bisey olmaz. gozlerin kamasir ama. bildigin lamba yoksa bir ozelligi yok.

vesikalık çektirsen daha rahat değil mi :)?

bişi olur aslında yüksek eşikli ışığa uzun süreli bakmak güneş gibi zararlıdır.

çükümün vesikalığını mı çekim anlamadım asdljasdj

@sözlüknickbilmemne; yani ışığın insan tenine bir zararı, kanserojen bir etkisi yok dei mi?

siz hiç böyle bir istek duymadınız mı yani ? :/

a4 e sigmayinca nefsimi koreltme yolunu sectim ben
dfsagkj yok hocam olmadi oyle bi istek

ben denedim yabışıyo scannerın kapağı..

bence zararli degildir, olsa firmalar her yerine class 1 bilmemne radiation yazarlardi. yuzumu taratmistim onler aydinlik arkalarda kalan yerler karanlik cikiyor. pek bir ise yaramiyor yani ama cozunurlugu yuksek. hehe

ben kafamın ve elimin fotokopisini çekmiştim, bi bok olmuyo..
tabi o günden sonra değişimler olmadı değil..
beynim sıvıymışta akacakmış gibi oluyo..
bi de şurama bıçak saplanıyo sanki.

çükün radyoaktiviteye maruz kalacağından scannerın ışığı gibi yeşil olacak ama 2 katıda büyük olacak :)
şaka şaka bişi olmaz.

radyasyona maruz kalan yer , sinirlendigi zaman yesillesip kocaman olcak hulk gibi yani

oha denicem o zaman!!1!

istanbul da iseniz filmleri tambur tarama ile topkapı matbaacılar sitesinde tarayabilecek bir çok yer var

ya kendi imkanlarımla evimdeki scanner ile neler yapabileceğimi arıyorum esasen. aslıdna o matbacılar sitesinde tanıdığım da var ama deymez her seferinde oralara git gel. köşedeki fotoğrafçıya gider 5 tl verir cd kaydettiririm en olamdı.

film tarama özellikli scannerınız yoksa olmaz onun ayrı aparatı falan oluyor filmi diziyorsunuz 2şer 2şer tarıyor. fakat benim scannerda ne renkler fotoğrafçıda taratılmış gibi iyi oluyor ne de keskinlik yani düzgün bişey lazım.

scanner'in cozunurlugu yeterliyse olabilir. backlighter denen olaya ihtiyaciniz var. evdeki malzemelerle yapilabiliyomus
www.abstractconcreteworks.com

teşekkür ederim.

fz7 kullandım olmaz mı?

ikinci öğretimin o saydıkların dışında hiçbir farkı yok örgünden.

valalhi bu konuda çok bilgili değilim. ama bir arkadaşın kardeşi girmiş bu sene hukuk istiyor. marmara ve istanbul hukuk muhabbeti döndü. millet baya bir aşşağıladı marmarayı. neden bilmiyorum :/ ama mesela çocuğund ediği şey şuydu; eğer olursa esas tercihi burslu özel olurmuş. özellikle de koç mu ne.

ikinci öğretimin bu arada hiç bir farkı yok. hatta şöyle bir avantajı var; mesela bizim okulda 1. öğretimler önce sınava girerdi, sonra da biz girerdik. hep alırdık onlardan soruları ne sorduysa deişiğine çalışırdık falan. sonra ben 7 senede mezun oldum...

istanbul hukuk 1300 civarında adam aldı geçen sene, eğer bunlardan biri olsam da ben kendi farkımı yaratırım diyorsan istanbul yaz, marmara'nın üstüne. marmara, şimdiye kadar hep istanbul'un altında olmuştur.

ist. hukuk öğrencisiyim. ikinci öğretimlerin bir farkı yok, elbette. hatta geçen yıl ilk ikinci öğretim sınıfı ile aynı amfiyi kullanıyorduk. baya normal insan onlar da. ama ikinci öğretime her zaman şüpheyle bakmışımdır. ders veren hocalar açısından, bu şüphe. böyle bir fark görmedim açıkçası geçen sene, örgünden eksik bir yanlarını görmedim ama ilerleyen sınıflarda öğretim üyeleri açısından bir fark oluşabilir. o saatte derse girmeyi her kürsü başkanı, ana bilim dalı başkanı kabul etmeyebilir. ama örgüne ders veriyorlar zaten ona göre vakıf üniversiteleriyle anlaştıkları için, belki. bundan emin değilim. ama olabilir. şaşırma ilerde. ikinci öğretimiz, ikinci sınıf muamele mi göreceğiz, diye.

aslında çok şey yazdım önce ama sonra konunun dışına çıkmışım diye sildim. ist. hukuk 3. sınıf öğrencisi olacağım önümüzdeki dönem. herhangi bir konuda sorun olursa, mesaj atabilirsin. yardımcı olmaya çalışırım.

Marmara'nın neden bu kadar aşağılandığını ben de bilmiyorum işin açıkçası. Şu anda sadece İstanbul ve İstanbul İkinci öğretim yazacağım gibi gözüküyor tercih listesine. Zaten orası haricinde istediğim bir bölüm de yok. İkinci öğretimin de -anladığım kadarıyla- eksisi değil artısı varmış. Bu da güzel. E o zaman gideyim bari. :))

marmaranin asagilanma sebebi hakimlik sinavlarinda bsari gosterememesi olabilir ve bir de sinavlari ders gecmesi o kadar zor degil.

örgün olursa iü hukuk' u yaz. 2.öğretim olarak iü hukuk yazılır mı emin değilim ama 2.öğretimlerin sınavları örgünlere kolay çok daha kolay oluyor ve rahatça geçiyorlar. sonuçta aynı diplomayı alacağız 2.öğretimlerle. bu açıdan bakılırsa 2.öğretime girmek de mantıklı gibi gözüküyor. marmara' da da sınavlar kolay deniyor bence iü hukuk son geldiği noktada bile marmara' yı ikiye katlar.

dipnot: iü' de kahvaltı ve öğle yemeği 50 krş, akşam 75 krş. etkili olur belki bunu da belirtelim.

Marmara hukuk yazmayın. sosyal hayat sıfıra yakın seyreder , çok takıntılı hocalara sahiptir. istanbul ile marmara'ı karşılaştırmak bile abestir.

yazacaksan ve puanın tutuyorsa gs veya vakıflar içinden iyi olan bir tanesinden bursluyu tercih etsen çok çok daha iyi olur. istanbul'da falan milletin bir kısmı derslere girmeden fotokopicilerden not alıp geçiyor. girenler o kadar kişinin arasında bir halt anlamıyor. eski istanbul hukuk kalmadı artık. bütün babakelle hocalar vakıflara gitti.

istanbul hukuk bitmiş vaziyette. marmara'nın da çok farklı olmadığını duydum. bütün iyi hocalar gidince hocalar dımdızlak kaldı. hatta yakın zamana kadar ankara bozulmamış zannediyordum ama bana birkaç kişi ankara'daki sağlam hocaların bilkent'e gitmesi sebebiyle oranın da kolunun kanadının kırıldığını söylediler. galatasaray iyidir. bilgi, yeditepe iyidir. özellikle başka üniversitelerden haldır haldır bilgi'nin hukuk yüksek lisans programına akın ediyor millet. lisansta da aynı hocalar var. ders programına falan da bakınca çok farklı şeyler var diğer hukuk fakültelerinde hiç duymadığımız. koç'un adı çok geçiyor ama şöyle bir şey var. geçenlerde bir forumda şöyle bir şey gördüm. legal writing diye abd'de falan çok önemli bir ders vardır. koç da bu dersi verdirmeye başlamış. adamın tekini tutmuşlar (muhtemelen yabancı bir dil hocası falan, kesinlikle hukukçu değil) bu dersi vereceksin demişler. adam da ciddi ciddi legal writing üzerine hukuk hocalarının olduğu bu yabancı forumda nereden kaynak bulabilirim ne anlatacağım ben diye soruyordu. bu olaydan sonra koç'la ilgili de düşünmeye başladım. ha bir de bilkent için de oldukça iyi diyorlar. burslu yazabiliorsan bunları, yoksa gs'yi yaz. ama ne yap et istanbul yazma. aman diyeyim.

ha bir de şunu ekleyeyim, istanbul hukuk için sıkça iyi hocalar gitti, bitti okul yorumu yapılır. çok yanlış bir yorum değildir bu. alemdaroğlu zamanında okul boşaltılmıştır neredeyse. ve abuk sabuk adamlar o zamanda sonra dolmaya başlamıştır. fakat her şeye rağmen çok kaliteli hocalar eğitime devam etmektedir.

istanbul hukuk köklü bir geleneğe sahiptir. kolay kolay bırakılamadığı gibi çok kısa vadelerde de değişim göstermektedir.

üstelik okul nüfusu kalabalık olduğu için dersler çift ve tek numaralı olmak üzere iki ayrı sınıf oluşturularak götürülmekte. yani 2 tane birinci sınıf örgün oluyor. ikinci öğretimde böyle bir uygulama yok. farklı hocalar giriyor derslere doğal olarak. ben çift numaralıyım ve bundan çok mutluyum, çünkü hocalarımız her dönem oldukça iyiydi. bu demek değildir tek numaralıların hocaları kötü. onların da iyi hocaları oluyor, kıskandığımız.

örneklerle anlatayım biraz; ben anayasa hukuku dersini ilk dönem tek numaralılarla, ikinci dönem ayrı olarak korkut kanadoğlu'ndan aldım. tek numaralılar bu sırada, azerbaycan darbesiyle meşhur ferman demirkol'dan anayasa dersi almaya çalışıyorlardı. ama geçen sene korkut hoca okuldan ayrıldı. anayasa kürsüsünde doğru düzgün biri kalmadı. dersleri idare ve kamu hukukçuları aydın gülan ve semih gemalmaz vermeye başladı. onların dersleriyse farklı geçmektedir. farklı ekoller çünkü. farklı yerlere vurgu yaparak anlatıyorlar. korkut hoca daha önce de okuldan ayrılmıştı ve geri dönmüştü. duyduğuma göre profesör olmuş, belki de kadro verilmediği için ayrılmıştır, profesör olunca geri dönecektir yorumları dolaşıyor ortalıkta, bilmiyorum doğruluğunu.

inkılap tarihi derslerini bülent tanör'ün öğrencisi kamu hukukçusu oktay uygun'dan alıyorduk. o da maltepe üni. hukuk fakültesine dekan olunca o derse girecek hoca kalmamıştı. en son ilber ortaylı'yı getirdiler, iki üç ders verdi. sonra gözükmedi, geçen yıl.

medeni hukuk derslerini rona serozan ve ekolünden aldım. tek numaralılar hocalarından bizim kadar memnun değillerdi diye hatırlıyorum. ama ikinci sınıfta biz borçlar hukuku derslerini rona serozan emekli olduğu için kürsünün diğer hocalarından alırken, tek numaralılara galatasaray üni.'den gelen nami barlas ders veriyordu. zorlansalar da memnundular adamdan.

ceza hukuku derslerini füsun sokullu akıncı, adem sözüer (dekan oluyor kendisi) ve uçuk bir vakıf üniversitesi öğretim üyesinden alıyorduk, tek numaralılar fatih selim mahmutoğlu'ndan alıyordu dersleri. hiç dersine girmedim ama hakkında çok iyi şeyler duydum.

idare hukuku dersini biz zehreddin aslan ve kahraman berk'ten alırken, tek numaralılar aydın gülan'dan alıyordu. ve her üçü de kaliteli hocalar olsalar da zehreddin hoca'nın ekolü farklıdır. değişmem onu.

evet çok kaliteli hocalar emekli olmuş, ayrılmış olabilir ancak bir o kadar kaliteli hoca da okulda kalmaya devam ediyor. zaten yarım zamanlı çalışıyor hemen hepsi. farklı okullarda hocalık ve dışarıda avukatlık hizmeti veriyorlar. ama tam gün yasası bildiğim kadarıyla hukuk öğretim üyelerini de etkiliyor. yani tam zamanlı çalışmaları gerekecek. bunun anlamı avukatlığı aynı anda yürütemeyecekleri oluyor. tabi bunu da başkaları üzerinden yapmaya devam edecekler, o paradan vazgeçmek kolay değil. ancak bilmediğim acaba vakıf üni. ile devlet üni. aynı anda yürütüp yürütemeyecekleri, eğer olmuyorsa böyle devlet okulları muhtelemen boşalacaktır, kaçınılmaz olarak. bir profesör 3-5 bin lira maaş alıyor. yarı zamanlı ise bu para da yarıya iniyor. o paradan vazgeçmek daha kolay olacaktır, vakıf üni. ücretleri karşısında.

ha bir de şunu okula gelirsen anlarsın ki hocanın her zaman yaşlısı makbul değildir. daha genç öğretim üyelerinden daha iyi ders dinleyebilirsin, bu sana ve o kişiye bağlı. kimisinin dersine 1 kişi girmiyordu, kimisinin dersinde de oturacak yer olmuyordu. bu iş böyledir.

özetle bunları fikir vermesi için yazıyorum. umarım yardımcı olur. ama yerinde olsam örgün eğitimi tercih ederdim. marmara'da da olsa, örgünü tercih et. ikinci öğretim okumak zordur genelde. ama illa ist. diyorsan gel, gör, yen.

sehir / semt soylersen daha kolay olur senin için

doğru dedin. istanbul kadıköy

eminönü ne gidebiliyorsan yeni caminin yanındaki geçit gibi yerden geçip sağ dönüyosun. yolun sağ tarafında mustafa bilmemne var(tunç galiba) 5 liraya banyo+cd ye çekme yapıyor çok da güzel yapıyoarlar. tavsiye ederim.

Biz Sirkeci'de yaptırırdık ama yaptırdığımız yer kapandı. Oralarda mutlaka ucuza yapan yerler vardır.

kesinlikle eminönü / mustafa tunç

Valla kanıttan sayarmısın bilmiyorum ama gazeteler 10 yıldur, 2-3 ayda bir "Cep telefonlarının kansere yol açtığı bilim adamları tarafından kanıtlandı" şeklinde haber geçiyorlar. Bu cep telefonu mu değil ama benziyo biraz(dimi?) Neyse ölürsek hepimiz ölcez takma kafana

havada sürekli veri paketleri uçuşuyor muhtemelen bikaç tanesi orana burana kaçıyordur:)

hayır ne yazık ki öldürmez. yasal sınır olarak 100mW lık çıkış gücünün altındadır. yaklaşık değeri sanırım 50mW civarındaydı. cep telefonunun çıkış gücünün 100mW olduğunu düşünürsek yanında şaka gibi kalır. etkisi elbetteki vardır fakat bununla ilgili araştırmalar hala sürmekte. bu tarz mikrodalga yayan cihazlar beyinde çok küçük değerlerde sıcaklık değişimi yaratmakta. bu da beynin içten içe piştiği anlamına geliyor :D mesela baz istasyonları sanırım 10 watt civarında olması lazım , ki çalışır durumdayken 5 metreden fazla yaklaşılması yasak diyebiliyorum .

kıaca bişey olmaz. ama yinede çok yakınında durmanı tavsiye etmiyorum beynine 2.4 ghz lik dalgaların çarpması hoş değil :D

öldürmez de süründürür.

Bilimselliğe dayanmayan bir deney yapmışlığım var. Bir önceki yaşadığım evde modem benim odamdaydı ve her sabah baş ağrısı ile uyanıyordum. Sonra geceleri kapatarak yatmayı tercih ettim ve pek ağrı hissetmemeye başladım. Bunun üzerine yeni evde direk salona attım modemi. Ama bu etki psikolojik midir değil midir onu bilemen.

(git: 157747) burada gayet güzel eserler önerdik ama pek pas vermedi duyuru sahibi. :)

kalsik müzikte de dönemler vardır. barok dönem yok klasik dönem yok bilmem ne dönem. dinlerken de bunları bilerek dinlemeni tavsiye ederim.

mesela baroktan vivaldi - four seasons ve pachelbell - canon in c minor u şiddetle tavsiye ederim. handel va bach ın bir çok eserini de tavsiye ederim.

Genel olarak ne tarz müzik seviyorsun? Ona göre başlayacağın şeyi önerelim ama di mi.
Öyle zart diye mozart denmez ama di mi :P

biri sana özel mesaj attı sanırım. bak bakalım ne yazmış.

google'da arayınca tonla site çıkıyor konuyla ilgili. öyle tüm bilgileri derlemiş şahane bi türkçe site yok bildiğim kadarıyla. ingilizce olarak ise tonla site var seni bilgilendirecek.

hem bi siteye bağlı kalma. aynı konuyu farklı sitelerden okuyarak kafanda oturtmanı tavsiye ederim. ha teknikleri öğrenmek istiyorsan, şu duyuruya bir bak derim: (git: 44688). badim diye demiyorum paradoxical o soru altında resmen şov yaptı.

Tamam deckard bakayim. Yalniz web sitelerinde ki bilgiler cok guncel olmuyor malesef. Bulabilirsem guncel olani bulayim dedim.

içeriğini tam bilmemekle birlikte faydası olabilir diye paylaşıyorum. www.bascek.com

ya diyafram enstantane kavramları sözlükte bile anlaşılır biçimde yazıyor olsa gerek.

ama 8-9 tl lik kitaplar var. fotoğraf makineleri ve işleyiş prensipleri hakkında fikir veriyor.

ben seneler önce fotoğraf teknik okumaları diye bir kitap almıştım ve fotoğraf bilgi ve tekniğimi en çok geliştiren şey o kitap olmuştu.

@ deckard; yahu yok mu şöyle fotoğraf hakkında genel bilgi evren blog du bir siteyd falan türkçe gerçekten? çok saçmaymış :D

dslr alınacağı zaman da ya letsgodidgital.com ya da dpreview.com a bak.

national geographic bi ara fotoğraf eğitimi cd.leri vermişti. bul onları, tamamını öğren.

öncelikle izmir ereyon'da 599, hızlıal'da 584 (peşin) o yüzden fiyat normal. kameranın 5MP olması şart değilse, S5620 var, bana nedense S serisi daha iyiymiş gibi geliyor, veya biraz daha yukarı çıkarsan Samsung Wave var.

valahi wave çok beyendiğim bir telefon ama çıkmak istemiyorum bir telefona 1 milyar vermek falan çok da bana göre değil.

monte de incelediğim bir telefon. ama işte keşke ikisini de elimde karşılaştırma imkanım olsa...

i7500 de android olası avantaj android 1.5 olması ise dezavantaj : ((

artık nerdeyse her yerde 599 telefon fiyatı. ankara daysan yardımcı olurum. (karışılaştırma da yaparız ki)

android 1.5 olması belki kötü ama onun da sonucta versiyon guncellemeleri falan oluyor.

maalesef değilim ankarada, istanbuldayım.

sende ne var bu arada?i7500?

çok yakında yeni nesil bir çok android telefon gelecek, o nedenle aldığının ertesi ayı çok daha ucuza bulursan moralin bozulmazsa al..

"bu güzel cümle" diyor. legal. nesini anlamadınız bilemedim.

regal. bu cümleyle veda etmek vs vs...

güzel bir cümleyle veda etmek.

legal ama legal olmamalı.

tabela üniversitelerinde ve özellerde mümkün sadece.

o mantıkla koç'ta mümkün o zaman.

çok çalışırsan olur heralde. özelde aşırı idealist hocalar yoktur gibi bir varsayımım var çünkü.

yeditepe'de vaktinde kızın biri yapıp (kimya mühendisliğinde) boğaziçi'ne geçiş yapmış. yapan var yani. ama öss'de derece yapmak daha kolay şahsen.

çok çok çok zor.

aşırı çalışmanın yanında şans faktörüne de bağlıdır. bizde aa vermeyen hoca vardı mesela. kimseye aa vermiyor adam ne yaparsan yap. böyle bir durumda 4.00 yapma şansın yok.

Boğaziçi bilgisayar son 2 senedir 4'le mezun veriyormuş.

bu sorundan, üniversiteye bu yazdan sonra başlayacağını anlıyorum.
ben de böyleydim, tam istediğim bölüm, hepsinin amına koyacam, 4.00 yapacam diyodum; ama sene sonunda ortalamam 1.8'in altındaydı.

demek istediğim; hangi üniversite olursa olsun, hocaların çoğu ezik ve götleri kalkık. o yüzden sen ne kadar kendini paralasan da yüksek not alamazsın. çalışmayla alakası yok, derslere girmeyle de alakası yok. kimse çözebilmiş değil bunu...

velev ki mümkün; uğraşmaya değmez.

boğaziçi'ne geçmek gibi bir mantığım yok zaten direk boğaziçi yazardım en başta.

bölüm makine mühendisliği o yüzden birkaç kişiye sordum imkansız dediler. ben master için aslında düşünüyorum bunu. yurtdışına burslu gitmek yüksek gpa olmadan imkansızmış sanırım.

iu kimya muhendisliginde bunu senelerdir yapan yok. en son yapan da zaten simdi asistan ve doktorasini hazirliyor.

yuksek gpa'dan anladiginiz 4.00 olmamali. 3.50 ve uzeri iyi bir gpa'dir.

Odtü'de makina'da bunu yapan bi tanıdığım var.
sadece hazırlıkta verilmiş bi fire var o da AB.

asjdadjasd özellerde mıy mıy mıy

yok paşam her yerde mümkün.

ya ciddi anlamda zeki olman ya da hayvanlar gibi calisman ve sosyal hayatinin olmamasi gerekiyor.. ciddi anlamda zekiysen bile calismadan yapilabilecek bi sey degil tabi ki.. odtu ee'de yapan da taniyorum bilkent ee'de yapan da.. yani yapan adam her universitede yapiyor..

sonra amerikaya gidiyor.. master yapiyor.. $5000-$6000 net maasla ise basliyor..

şu özellere bok atma olayının da boku çıktı artık. itü'de okuyan arkadaşım da bu sene okula gitmedi nerdeyse yata yata geçti. aynı mantık.. özeli, devleti yok bu işin bence. yani varsa bile adı duyulmamış dandik okullarda vardır ki yine hem devlet hem de özelde bence bu işte kaytarma vardır..

neyse...

ben bu sene hazırlık okudum, bitti geçti. ortalamayı yapabilecek kapasite var gibi geliyor. hazırlıktayken mat 106 sınavının tamamını çözüp arkadaşa anlatıyodum. tabi bu ilk sene için. diğer senelerde çan olunca 15 falan geliyomuş. 30 alan ''a'' getiriyomuş diye söylentiler vardı zaten. master olayı çok yüzeysel kaldı. mesela çok çok iyi gpa yapılsa bile bursu verecek adam nerden bulunur ki?

mühendislikte olmaz o iş, çalışmak yetmez bunun labı var projesi var. bazı küçük üniversitelerdeki iletişim ya da eğitim fakültelerinde belki...

özel üniversitede quizlere bile 3 gün çalışarak başardım. birinci sınıfın 2 döneminde de. ama her dönem 4.00 yapmak için sosyal hayatından ciddi özveride bulunman lazım.

devlet üniversitesinde ise zor. illa bir tane yavşak hoca çıkar.

okulda çan sistemi varsa ve sen hiç bir dersi kaçırmadan iyi çalışıyorsan neden olmasın =)

ama çan olmayan okullarda ya da bölümlerde her sınavdan 90 üstü alman biraz fazla kasar yahu.

valla çok zor 3.70 ile mezun oldum ama zaten mezun olduğum alanda 6 yıldır çalışıyordum ve daha önceki üniversitemden dolayı bazı derslerden muaftım ve de deli gibi çalıştım buna rağmen 3.70 sen düşün

her derste çan var mı bilmiyorum. termodinamik dersinden de 90 alan adam çıkmış mıdır tarihte o bile meçhul.

ayrıca baya cevap geldiğine göre bu konuda, hakikaten kasış bir durummuş :)

Çalışmak+kavrama yeteneği lazım. Kiminin kavrama yeteneği azdır, daha çok çalışarak eksiğini giderir. Ne kadar çalışacağınız size bağlı. Kavrama yeteneğiniz azsa aynı şeyleri derste bir kez dinleyerek anlayan biriyle yarışabilmek için günde 24 saatten fazlasına ihtiyacınız olur.

amma da bilgi kirliliği var ya!

Once ozeller hakkında konusayim, ozellerde 4.00 yapma sansin daha fazladir neden? cunku adam gibi calisip adam gibi en yuksek notu aldıgında sana a gelir kimse ben a vermiyorum diyemez dese bile bu oldukca istisnai bir durumdur. Bunu sadece sizi sevdigi icin yapmaz, haksızlık yapan bir akademisyen kolay kolay iyi bir universitede barınamaz.

Devlette evet yavsak tipler var, yıllar oncesinden kalan kendini yarı tanrı goren moronlar. Ancak sene basinda bolum baskani ile konusup derdinizi anlatirsaniz hem hocaya kendinizi tanıtırsınız hem de bir haksızlık karsısında gideceginiz bir kapı olur.

Yurtdısında 4.00 la gitmen cok sekil olur ve kabulunu kolaylastirir ama bu demek degil ki tek sart 4.00 olmali. unutma ki saglam bir referans mektubu 3.01 gpa li bir ogrenciyi senin ustune rahatlikla cikartir.

ksıaca her okulda her bölümde birilerinin efsaneleştirdiği, yaptığı yada yaptığını sandığı adamalr vardır. illaki vardır, ama kişisel kanaatim orta2de karnende hepsini beş getirmeye benzemiyor ne yazkki.

lisede 5.00 ile bitirip üniversiteyi 5 buçuğa uzatan insanlar tanıyorum.
bakınız ben.

dediğin gibi nur yağardı. gidene üzülme sevseydi gitmezdi, gelene sevinme o da başkasından geldi durumun var, istersen eğlen.

olmaz o iş

"Hayat bu, garip şeyler hep olur; neden olmasın; denemeden bilemezsiniz" tarzında dillere pelesenk olmuş düşünce patlaklarıyla olayları akışına bırakın derim.

aman etme deseler bile barışacaksın nasılsa, üç ay sonra kafanı duvarlara vururken de buraya yaz.

dene ya ne olucak bir kez geliyoruz şu hayata. başka kız bulamıyorsan dene tekrar. he olaz büyük ihtimal ama keşke demezsin en azından.

Bir iki şey daha ekleyeyim , ikimizin de yaşı 29 , bu ilişki erkeğin ilk ilişkisi değil , ilk uzun ilişkisi de değil , ilk cinsel deneyim yaşadığı ilişki de değil , unutamamasının sebebi ya da vazgeçmemesinin sebebi ; yaptığı şeylerden duyduğu pişmanlıklar yani şunu bunu yapmasaydım farklı olurdu bu ilişki düşüncesi , bu pişmalık aldatma filan değil abuk subuk şeyler , hala içimde bunları düzeltirsem nasıl olur düşüncesi de var ama eksik bir şeyler de yok değil.

şöyle düşünsek:
evlenseniz o seninle tamamen iyi geçinir mi? senin iyiliğini ister ve bunun için %100 çaba gösterir vs. mi? kısacası olması gerektiği gibi (normal kabul edilen,ortalama bir çiftten bahsetmiyorum) bir çift olur musunuz?

cevap "evet"se..."ne tekrar sevgili olması, evlensen yeridir" derim.
ama tamamen "evet" diyemiyorsan cevap olarak sen de farkındasın riskli iş.
ve zaten kim ne derse desin sen onunla tekrar beraber olacaksın, buradaki kimse aslında pek umurunda değil(umursamak istesen bile bu mümkün değil).

çık hacu ya çık. ne kaybedersin ki? olmadı 3 ay sora gene biticek. o 3 ayda yapacak daha iyi bir şeyin var mı? seviyorsan çık kardeşim...

asla böyle bir şey yapma. sonu kötü bitiyor.

@kobunder sorumun amacı sizin yazdıklarınıza göre ilişkiyi şekillendirmek değil , benim göremeyeceğim açıdan olaya bakmak yoksa tamamen haklısın yazdıklarında , sizin veya diğer insanların yazdıklarını kendimce yorumlayıp ona göre tartıp biçmek amacım.

1) 4 sene boyunca neler yaptığı sürekli aklını kurcalamayacak mı? ilişkisi nasıl bir ilişkiydi? başka yaşadıkları oldu mu? bunlar sürekli beyninde yankılanacak mı?

2) bunca zaman sonra ne değişti de geri döndünüz ki 4 sene birbirinizi görmeyecek kadar bitmişken her şey?

bence 5 yıllık sevgilini- ki bu hayatının 5'de birini kapsıyor ayrıldığın tarih itibariyle- tekrar görmenin heyecanını yaşıyorsunuz ikiniz de, sonuçta aranızda mazi var, tutku var, yılların getirdiği tensel ya da duygusal özlem var.

bence bu iş olmaz ama olmaz dememek gerek, ayrıca şunu unutma:


denemezsen hep aklında kalır ama denersen "denedim olmadı" diyebilirsin.

zamanında neden ayrıldığınız önemli bir soru bence. eğer onlar çözülmüşse ve atlatılamayacak bir şey değilse neden olmasın? çok daha kötü durumlara şahit oldum bunlara rağmen yeniden birleşmeyi denediler ve şimdi evlenmeyi düşünüyorlar. önemli olan iki tarafında şu anki hisleri, ve aradaki sorunların tekrarlanmaması. yoksa işi klişeye çevirip aynı derede iki kere yıkanılmaz demek çok kolay.. ama bal gibi de yıkanılıyor, sevgi işleri bu kadar basit bir mantıkta yürümüyor.

ama dediğim gibi bence önemli olan şu anda o zamanın hatalarını ve sorunlarını iyi tartıp şimdi tekrarlanmayacak olduğundan eminseniz başlamanız. ve tabii yenilerini eklememek adına diğer arkadaşların da dediği gibi, o aradaki yıllarda neler yaşandıyı sorgulamamanız. yaşanan yaşanmıştır normaldir. ama bunu sorun edecek yapınız varsa ikinize de zehir olur bu başlangıç.

kendinizi iyi tartarsanız doğru yolu bulursunuz derim.

29 yaş - 4 yıllık ayrılık - 5 yıllık ilişki = 20 yaş. ilk uzun ilişkim değil demişsiniz de 20 yaşından öncesine takıldım bir an. 15 yaşında felan başladı aşk hayatı galiba :) neyse konu bu değil de, yaptıklarından pişman olmakla onları bir daha yapmamak her zaman aynı şey olmayabiliyor ve düzelmek de öyle karar verdim yapıcam demekle olmayan bir şey. 5 yıl boyunca şans tanınmış ve olmamış bir ilişki var ortada, ikinci deneme neye yarar, onu da ancak zaman gösterir.

şunu unutmayın onun eskisi gibi ve sizin eskisi gibi olmayacağınız kesin. ayrıca birbirinizi iyi tanıdığınızdan, hoşunuza gidecek ve karşılıklı olarak birbirinizi arzulamayı öne çıkaran noktaları iyi biliyor olduğunuzdan şuan kendinizi çok heyecanlı hissetmeniz normal.
fakat bir süre sonra rutine bindiğinde ilişki yine eskide yaşadığınız sorunları yaşayacağınızı da unutmayın.
4senede insan olgunlaşır ama huyları değişmez.
bence yeniden beraber olmayı deneyin ama sonunda üzüntü yaşamanız mümkün olabilir.
hayırlısı olsun..

eskiden olsaydı şöyle derdim sakın ha.
Şimdiki kafamla şunu diyorum yaşamak istiyorsan yaşa, hata ise ders olur değilse güzel olur. Her iki durumda da iyi olur.

@theos ilk söylediğinde kesinlikle haklısın , her ne kadar kurcalamayacağım desem de mutlaka arada sırada karşıma çıkıcak bu durum. İkinci söylediğinin ise içeriği biraz farklı.

@clementine çözdüğümüze inandığımız için tekrar konuşuyoruz ama ne kadar çözüldü , ne kadarı atlatıldı bilemiyorum , korkularımız var hala biliyoruz aşabiliriz ama korkmaktan alamıyoruz kendimizi , henüz çok dile getirmiyoruz bu korkuları zamanla aşarız diye ama bilemiyorum.

tahmin edebiliyorum korkularınızı, zor bir karar ikiniz için de. ama şu da var her ne kadar yine eski sorunların yaşanma ihtimali yüksek olsa da şu noktadan sonra eğer denemezseniz, hep bir keşke kalacak, acaba diyeceksiniz nasıl olurdu.. o yüzden de denemekten başka şansınız bence yok. hep bir soru vicdan azabıyla yaşamaktansa, biraz tedbirli davranarak , hemen bağlanmamaya özen göstererek denyebilirsiniz. ama olmama ihtimali de hep kafanızın bir kenarında olsun ki öyle bir durumda daha kötü bir duruma gelmeyin. bunu yeni bir başlangıç değil de gerçekten bir test sürüşü gibi alın bence:)

bir de bazen hakkaten bu kadar kafa patlatmaya değmiyor, biraz da aman ne olursa olsun be deyip içinden geleni yapmalı insan. bir kere geliyoruz hayata di mi?

Olur o iş yeniden başlayın bence, kendini çok daha iyi hissedeceksin belliki sende olay bitmemiş buralarda bile yazıyorsun eninde sonunda bitermi diye düşünmek çok saçma yaşadığın an kar işte.

Gayet de güzel olur. Çok var böyle.

olurr. bal gibi olur hem de.

4 yıl sonra yeniden bulmuşsun. kaçırma. çok pişman olursun.

Gittiği yere kadar yolu var. Sen 4 sene kimseyle olmamışsın. Onunkini de görmezden gelerek devam et. Pişman olursun. Kafanı duvarlara vurursun devam etmezsen söylim.

bilemiyorum ama modada çoğu bakkal tekelde satılır.

kadıköyde bi oyuncakçı var içinde tütün de satılıyo çok ilginç. beyaz fırının karşı sırasında kalıyo

@suicides; orayı biliyorum hatta hep oradan alıyordum da artık içtiğim hiç bir marka yok orada. ne golden ne drum. ben de alternatifleri aramaya koyuldum : ))

var kadıköye direkt otobös var.

havaalanı metrosuna bin, in zeytinburnunda metrobüse geç kadıköye kadar gidiyor o.

otobös kalkmış sanırım, iett sitesinde bulamadım, metrobüsü kaldık yine.

aa olabilir geçen birisi daha böyle bişi dedi sanki. doğrudur. emin değilim :/

bakirkoyden veya yenikapidan deniz otobusuyle kadikoy veya bostanciya gecilebilir.

yemişim nokia'yı al bi samsung wave bak keyfine...

mortar +1203012809850912842915*923*68230968234906

he yok ille de bunlardan birini alcam dersen e72.

optical trackpad çok hızlı işlemci, güzel görünüm vs. süper tatlı bir telefon. hatta qwerty telefon alcak oslam e72 den başkasına bakmam. bildiğim kadarıyla accelometre de var içinde.

@cedric tweedlede senin için "adam haklı beyler" diyorum :D

evet illa nokia olacaksa e72 iyi... ama onu alacağına az üstüne koy samsung al mis...

@mortar; kardeşimsin!!!

göçüp gidince gelmek o kadar kolay olmayabilir; bilgi bulursan bana da haber et beraber göçelim (ciddiyim).

anında yancık olabilirim:))fazlasıyla ciddiyim(.

oha nasıl çömdünüz çocuğa belli değil!!!

hadi ben de geleyim o zaman :) ama ingilizceye katkisi olsun diye gideyim geleyim tarzinda basit bir is degil bu. sartlar ve istenen belli meslek gruplari vardi avustralya gocmenliginde oldugu gibi. bir inceleyin www.kanadagocmenlik.com

selam,

geçerken gördüm ne kalabalığı bu?
-bilmiyorum.
iyi o zaman bende bekliyim bari.

(beni de alırsın yanına hacı)

abicim yanında gelecekleri sınava tabi tut. elimine et falan! öyle herkese de güvenme tam kanadaya giderken bir bakmışsın pasifiğin ortasında dönmüş çocuk!!

süpersiniz yahu hadi beyler gidiyoruz.. bekle bizi kanada :)

gunlerin kopegi kanadadan bildiriyor:

gocmen olmak gercekten zor. hemen vereyim, www.cic.gc.ca

bu kanada devletinin gocmenlik vesaire ile ilgili resmi sitesi. biraz karistirirsaniz goreceginiz gibi kanada hukumeti hic bir allahin kulunu danisman olarak kabul etmiyor. yani biri sizin yerinize basvurabilir ancak bu resmi temsilci anlamina gelmez, sadece size temsilci olur. evraklarini toplar, ingilizce bilmiyorsan islerde yardim eder felan fistik. yoksa resmi temsilci diye bir sey yok. yaniliyor olma ihtimalim cok dusuk. gec satir.

bura super. eger bir iste uzman isen, iyi bir meuniyet silsilen varsa -doktora master daha kolay oluyor- sanirim, saniyorum cunku gocmen degilim, gocmenlik basvuru kabulu 3 yil kadar aliyor. bir de onun disinda -ek bilgi- hic bir hakli sebepleri yokken buraya bir sekilde gelip, (gemiden atlama, 3 aylik ogrenci gelip kalma) gocmenlik burosunda turkiyeyi itin gotune sokarak siginmaci olanlar var; escinsel olmadigi halde, gaylik iddiasinda bulunup oyle siginan labunyalar var. vatan millet sakaryayi dilinden dusurmedigi halde, askerlikten fiymak icin siginanlar var. var oglu var. yani bunlar da birer secenek. bi de kagit ustunde evlilik var ki o bambaska bi lalelik. kuzular, kafalar bu kafalar. benim nacizane tavsiyem- eger bi mesleginiz yoksa, universite falan bitirmediyseniz, babaniz dolar milyoneri degilse, gelmeyin olm.

edutubillahi

E ben de Kanada'dan bildireyim madem:

Öncelikle, eğer İngilizce eğitimi için geliyorsan, yukarıda belirttiğin tarz bir firmanın servisine, desteğine ihtiyacın yok. Adam akıllı işini yapan bir eğitim danışmanlık firması sana okul kayıt ve vize başvurusunda yardımcı olur. Eğitim danışmanlık firması ile de çalışmak zorunda değilsin. Kendin de okula kaydını yaptırarak, başvurup, vizeni alabilirsin.

Göçmenlik ise, öğrenci vizesi başvurusundan çok daha karmaşık bir mevzu olup, farklı kategorileri olduğu ve adaylardan belli kriterlerin sağlanmasını şart koştuğu için göçmen adaylarının kolayca tek başına altından kalkabileceği bir konu değil. Bu yüzden insanlar bu işin kuralını, kanunu bilen ve resmi sertifikalı birinin onların adına bu başvuru sürecini yönlendirmesini istiyorlar. Göçmenlik danışmanları bu iş için varlar.

Kanada'ya göçmenlik sadece federal skill worker kategorisi için zorlaştı diyebilirim. Federal hükümet kısa süre önce, göçmenlik başvurusunda öncelik sahibi mesleklerin listesini bayağı bir kısalttı. Ama Canadian Experience Class, Family-Sponsorship Class ve Provincial Nominee Class kategorilerindeki kurallar asağı yukarı aynı. Genel olarak konuşmak gerekirse, Kanada'ya göçmen olarak gitmek, ABD ve İngiltere göçmenliğinden daha kolay. Özellikle Federal hükümet,n burada Post Secondary Eğitimi alanları geçtiği kıyağı (devlet okullarının 2 senelik programlarını bitirene, 3 senelik post graduation work permit kıyağından bahsediyorum.) geçen başka ülke tanımıyorum. ABD bile anca 1 senelik work permit verip, 3 ayda iş bulmanızı aksi takdirde ülkeyi terketmenizi şart koşuyor. Ayrıca sevgiline, yeğenine, kuzenine ya da "aynı cinsten" hayat arkadaşına göçmenlik için sponsor olabileceğin başka bir ülke de bilmiyorum. Sınırda iltica başvurusu yapanların sağlam kanıtları olmadığı sürece, çıkarıldıları mahkemede yalan söylemek ve orjinal ülkesini küçük düşürme teşebbüsünden ötürü sınır dışı edildiklerini de çok duyuyorum.

Resmi danışman hikayesine gelince. Doğru, "resmi danışman" diye bir tanım yok ama "yasal danışman" tanımlaması mevcut. Federal hükümetin yasal danışman olarak kabul ettiği kişiler ya CSIC (Canadian Society of Immigration Consultants) sertifikalı danışmanlar ya da Kanada'da herhangi bir eyaletin barosuna kayıtlı ve yasal olarak faaliyet gösteren sicili temiz avukatlar. Federal hükümet, göçmen adaylarının umut taciri dolandırıcılarla çalışmasını engellemek için, çalışılan danışmanların resmi danışman sıfatını taşımasını şart koşuyor. Bunu belirten kanun alıntısı aşağıda:

"According to Section 2 of the Canadian Immigration and Refugee Protection Regulations ("IRPR") (SOR/2002-227), the term "authorized representative" means a member in good standing of a bar of a province, the Chambre des notaires du Québec or the Canadian Society of Immigration Consultants ("CSIC"). In other words, only a lawyer who is admitted to practice law in one of the Canadian provinces or an immigration consultant who is a member of CSIC may represent a client in a Canadian immigration matter"

Uzun lafın kısası, göçmenlik düşünüyorsan yukarıdaki mesajda verilen siteden göçmenlik kriterine uyup uymadığını kontrol et ve hamleni ona göre yap. Eğer sadece ESL eğitimi için geleceksen, okuluna kaydını yaptır, letter of acceptance'ını iste ve Kanada vizesine başvur. Kolaylıklar dilerim.

wwf'nindi galiba. belki google'dan, youtube'dan bulabilirsin belki.

her türlü kombinasyonu deniyorum youtube dan. rainforrests commercial falan filan. var mıdır başka akla gelen sözcük aram için :)

valla fiyat çok iyi cihaz da iş görmeyecek bişeye benzemiyor.

aylık sınırsız internet zaten 8 lira vodafonda.
düş onu... 27 lira.

150 dk her yöne konuşma da nereden baksan 15 lira falan eder.

kaldı 12 lira.

tanesi 30 kuruştan 50 sms 50 de mms 3 lira da o. çık 3 lirayı da.

kaldı mı dohuz?

18x9 = 162 liraya geliyor telefon. 1 lira işi yalan ama 162 lira da iyi. 162 liraya bugun bi havyar yiyemezsin...

iyi iyi al sen bundan. sana bişi olmazsa biz de alırız.

telefon da şu tam oalrak;

www.gsmarena.com

şimdi problem şu ki telefon özelliğikleri konusunda bilgim ilkokul 1 çocuğuyla eşdeğer. benim merak ettiğim telefon nasıldır? neler yapabilirim?

hocam şunu sölim. smarphone denilen şey işletim sistemi falan olan telefondur. ama bunda bir şey gözükmüyor. telefonda bir tek dokunmatik ekran var bir de 3g. gps yok radyo yok wi-fi tok.

htc touch a çok benziyor htc yapmış olabilir bu telefonu (bence kuvvetli muhtemel böyledir nasıl ki google ın telefonunu da htc yaptıysa)

yani bilemiyorum da ben hayatta almazdım bu telefonu. şu an mesela nokia 1200 kullanıyorum telefonum kırıldığı için ama yani giderde bedava verseler kullanmam sanki. sadece 3g si ve dokunmatik ekranı var diye. bilemedim.

mesela biris şu yorumu yazmış telefonun altına;
This phone is crap, i have been with vodafone for a long time, i have had this phone for less than a week and it has given me nothing but uslessness. camera dosent work, battery dosnt last long, and it keeps turning it self off. Worst phone made.... ...

3g'si de 384 kbps limitli sanırım. gsmarena'da öyle yazıyor. eğer durum böyleyse doğru düzgün 3g bile sayılmaz..

yok. internet sınırsız da 100 mb kullanımdan sonra hız düşüyor. maildi push mesajdı sözlüktü gazeteydi haberdi yorumdu okumak için gayet yeterli şekilde düşüyor. download yapacaksan kötü tabi..

mobile.softpedia.com

kullandığınız yöntemler nelerdir?

kelime öğrenmek için en etkili yöntem kelimeleri postitlere yapıştırıp sağa sola koymak.

internetin, torrentin varmış ne güzel. bi de vaktin varsa otur sabah akşam dizi izle ama altyazılar türkçe değil ingilizce olsun.

gerçi bu biraz daha ilerdeki levellar olabilir. olsun oda bişey

kullandığım yöntemler:

toefl seti var bir 4-5 gb falan ondan çalışıyorum. vocabulary kitaplarından kelime çalışıyorum, essay kitaplarını okuyorum, toefl birebir testlerini çözüyorum, ingilizce alt yazılı film-dizi izliyorum, ingilizce grammar derslerini ingilizce görüntülü anlatan bir set var oradan grammar çalışıyorum ayrıca yine bir interaktif grammar seti var...

yani "şöyle de yap bence" "bu daha iyi" gibi öneriler alabilirim.

aslında yabancı elemanları msn'den ekleyip konuşmak da iyi olur demi?

bol bol ingilizce altyazıyla dizi film izle. elinde kağıt kalemle. anlamadığın kelimeleri kağıda yaz. mesela film sırasında biri bişey dedi durdur filmi yaz kağıda devam ettir. topla böyle böyle kelimeleri ve film sonunda hepsinin anlamını çıkar.

sora bol bol ingilizce kitap oku. okurken gene aynı şekilde kelimenin altını çiz okuman bitince bütün kelimelere bak sora tekrar o bölümü anlamaya çalış falan.


internetten rapidde falan bir dolu ingilzce çalışma kitapları avr pdf halinde onları indir çıktısını al kendi kendine kelime çalış..
bol bol yabancılarla konuş. ingilzce. kadıköde falan bedava öyle topluluklar var. 1 saat boyunca ingilizce konuşuluyor. onalrı kovala.

kullandığınız yöntemler self learning için iyi ancak size tavsiyem güzel bir ingilizce için ağırlığı gramere vermeniz.

yabancılarla online veya yüz yüze görüşmeniz yararınıza olacaktır ancak size şiddetle bir tavsiyede bulunacağım. sakın ama sakın kısaltmalara v.s. alışmayın.

mesela yerel konuşmacılar you yerine ısrarla u kullanacaktır. veya ok yerine k

bu tür kısaltmalar başta güzel gelebilir ama zamanla alışkanlık halini alır ve bırakamazsınız. düzgün dil gereken yerlerde sorun çıkabilir. bu konuya hassasiyet gösterin.

sağolun arkadaşlar öneriler için teşekkürler.

tavsiyelere devam devam... :))

Çok dinleyin ve çok konuşun. Türkçe bir ara durak olmasın, sözlük olarak İngilizce'den İngilizce'ye kullanın. Altyazı kullanacaksanız İngilizce altyazı kullanın. İngilizce düşünmeye ancak bu şekilde başlayabilirsiniz. Bir yandan da gramer çalışmayı aksatmayın.

benim de aklımda var aslında, bir yol bilen beri gelsin.

(bkz: karga beslemek)

@cedric tweedledee tüm ev hayvanları doğadan alınmadır mantık olarak.

...araştırdığım kadarıyla, karga eve çok uygun bir hayvan. hem evde besleyip hem de kedi gibi dışarıya salabileceğimiz bi hayvan.

yani besleme konusunda bir sıkıntım yok, karga yavrusu bulma konusunda sıkıntım var.
bi el atın bacılar, köylere falan mı gitsem napsam ki?

Yapılabilecek 1 tek şey var gibi gözüküyor, bunların mutlaka bir çiftleşme dönemi vardır. o dönemi gugıllayıp öğrenerek, tabi yuvalarınıda bularak takip edip yumurtadan çıkarken annesinden aşırmak :) tabi annesi seni gagalayıp head shot yapmazsa :)

aman diyim kargaların yavrularıyla uğraşmayın sürücek yavruyu geri alana kadar (hatta daha sonra) burnunuzdan getirirler.

besleyin de oysun gözünüzü
öncelikle evde hayvan beslenmseine karşı biri olarak ve kargayı da kafeste beslemeyeceğiniz uman biri olarak
arkadaşımın babası dolayısı ile bildiğim bir kaç şeyi siiznle paylaşayım,
merak saldığına göre kargalar hakkında temel bazı şeyleri bildiğini varsayıyorum
balkon ya da terasın varsa biraz çabayla karga besleyebilirsin
arkadaşımın babası yiyecekle alıştırdı hayvanı, özellikle peynir kaşar hatta eski kaşar Aliş'in favorisi
İsmi bu, çağırınca gelmiyor pek tabi ama
yemek yerken sohbet ediyor arkadaşın babası, sabahları erkenden 5-6 gibi bir de akşam 8 gibi yemek yemeğe geliyor ama
önceleri sadece yemeğini alıp kaçarken son zamanlarda elinden yer hale geldi
Arkadaşımın babası diğer kargalar arasında seçebiliyor kendininkini

faydası dokunurmu bilmem ama haydar dümen'de besliyor bundan.

hım golden lar falan doğada deli gibi var. geçen dağda dağ kanişine rastladım çok korktum.

@cedric tweedledee goldenler falan aslında dağda deli gibi vardı. biz aldık değiştirdik adını da golden koyduk. az çalıştır kafayı, çok basit aslında.

2 kargasi olmus biri olarak konusuyorum.
nereden bulabilirimden önce sorulmasi gereken soruyu söyleyeyim, söyle sorulmali: nasil besleyebilirim.
büyük kafes ve bilakis bahçeli yahut terasi balkonu büyük ev harbi iyi alaka lazim.
bu hayvanlar çok siklikla ziçarlar evin içi felaket kokar söyleyeyim.
benim son kargam için evde sadece bir oda ayirmistim ama havalandirma filan hele yaz günlerinde nafiledir karga boku kokusundan içeri girmek ögürtür adami sürekli kafesi veya ziçilan yeri temiz tutmalisin. sevecegi yiyecegi yer sevmedigini gagasina sürmez deneye yanila türünü bulmalisin ve çok bastirarak söylüyorum sürekli peynirle beslemek ölümcül olabilir birkaç çesit denemek gerek. örnegin tavuk cigeri ve tasligi arada haslanmis et peynir, yemek suyuna batirilmis ekmek parcalari.
ilgi isteyen kustur, yavru almazsan yabanidir o yabaniligini yenemezsin yavru bulmak zordur bulursan ilgini üstünden hiç eksik etmeyeceksin, bu hayvanlar tabiyatin en özel yaratiklarindander ilgi gösteremeyecek olan allah rizasi icin bu heveslerle bu kuslarin günahina girmesin.
bence en iyi yol mayna. biraz pahali olabilir ama bunlar 40 kelimeyi filan rahat konusurlar, evcillesmeye de yatkinlar. diger türlü yasal yollardan kara karga alacakarga filan bulup satinalamazsin. eger biri sikayet etse cezasi bile var. yabani hayvanlari koruyan yasalar var çünkü.
ben nasil mi buldum, zahmetli ve özel.
ama sonra ilk kargami kalsiyum zehirlenmesinden kaybettim ciddi çok üzüldüm ikincisine baktim güzelim kus 4 duvar arasinda kanatini çarpti ödem yapti, günahina girmek istemedim bolu da kocaman özel bir hayvan çiftligine hediye ettim.
daha bir sürü detay var ama diyecegim su ki bu kus bir heves kusu degil emek ve tutku kusudur.
özeldir zekidir bana göre soyludur.
millet atar tutar ama besleyen çok azdir olay budur hocam.

Geçen sene bizzat yarışmış biri olarak söylüyorum ki bulman çok zor. Ben önceden haber verip kaydettirmiştim. Arşiv gibi bi durumları yok.

Facebook'taki sayfalarına bakıp idarecilere mesaj atabilirsin. Devrim adında biri vardı sanırım. Kamera arkasında çalışanlardan. Olur da ilgilenirse, ki pek sanmıyorum, o yardımcı olabilir.

ya devamlı tekrar veriyolar falan belki rastlarsınız bir takip edin hem videoya da çekersiniz felan mıstık.

teşekkür ederim ikinize de. tüm yolları denicez artık. :)

popüler bi cewap yolu seçtim:
teknosa'dan Canon 1000D Digital SLR Fotoğraf Makinası 999TL alabilirsin mesela.
en az 7.8 yıl idare eder belki. belki de etmez..

not: fotoğraftan anlamam.

dslr değil de bu şeyler var panasonic ve de olympus un slr mantığında objektifi değişen ama içinde bu görüntüyü yansıtıp vizöre götüren aynalar olmadığından oldukça ufak boyutlardaki makineler var. bildiğim kadarıyla sensörleri dslr boyutlu, objektifi değişiyor, fakat tepedeki bakaçlar yok. onun yerine işte lcd den live view. gayet başarılı makineler ve kısmen daha ufaklar.


bunun dışında en ufak dslr bildiğim kadarıyla olympus e420 falan. pentax k-m de ufak boyutlarda bir dslr.


canon un en ufağı bildiğim kadarıyla canon eos 1000d hem ucuz da fiyatlı. nikon da ise d3000 en ufak makine. ama onun yerine milimetreyle daha büyük d5000 tavsiye ederim.

o ufak makine dediğim ;
www.yalcinlar.com.tr

Canon 1000D şu anda yorumlarda en iyi başlangıç makinesi olarak görülüyor. Bu makinelerde bir otomatik modu vardır ki; ayarı sana bırakmaz. Point and click interface kullanır. Ama o tepedeki çarkı çevirdin mi bir anda tüm ayarlarla karşı karşıya bulursun kendini. Dolayısıyla hem ona hem buna yarar. Ha bakarsın feci sarar (sarıyor çünkü fotoğraf), başka başka lensler alırsın değişik değişik şeyler denersin. Lafımın arkasında durduğumu gösterebilmek çabasıyla (yoksa başka amacım yoktur) www.dpreview.com sitesine gidip Canon EOS 1000D olarak aratmanı öneririm. 25 sayfa review seni sıkabilir, ama "conclusion" sayfası fazlasıyla mutlu edecektir...

senin aradığın şey olympus ep2. pahalı gelirse epl-1 de olur. cedric tweedledee ın dediği de bu.
türkiyede yeni yeni öğreniyo insanlar ama yeni nesil bunlarla dolucak.

ingiliz kültür derneği ve amerikan kültür gayet başarılılar bence. ama her halde size uzaklar

Aslında beylikdüzü şubesi bana oldukça yakın ama taktir edersiniz ki bir şubesindeki eğitim süper olurken diğer şubede ki eğitim berbat olabiliyor. Birde beylikdüzü pek merkezi bir yer olmadığı için kuşkularım var. Siz hangi şubesinin iyi olduğunu bilioyrsunuz ?

ingilizce kolay bir dil. gerçekten öğrenmek istiyorsanız ucuz yollu ama güvenilir bir kurs merkezinde 4-5 kur giderek, gerisini kendi çabalarınızla halledebilirsiniz. ama o dil öğrenme havasına girmeniz gerek. sürekli ingilizce bişeyler girmesi lazım kulağınıza. ingilizce bişiler izleyin, dinleyin, okuyun. bir senede halledilir, şimdiden kurslar ticarethaneymiş, hiçbir şey öğrenilmiyormuş demeyin. dil öğrenmek her halükarda pahalı bir şey. siz alabileceklerinize odaklanın.

@peki

elbette uzun soluklu bir süreç bu. Hani o işin içine girdikten sonra hali ile geliştirmek için bir şeyler yapmak gerekecektir. Orada verilen eğitimin çaba gösterilmediği müddet bir işe yaramadığını çok iyi biliyorum.. Daha önceki bir kaç kurs deneyimim bana bunu gösterdi. Ama işte ince çizgi orada verilenler benim üstüne koyabilmem için ne kadar temel sunar ? Taktir edersin ki öğretici ya da kurs alacağı parayı düşünüp eğitimini önemsemez ve ikinci plana atarsa yapabileceğim şeyler belli bir yerden sonra tıkanır.

o zaman sana tavsiyem, üniversitelerin verdiği dil kurslarına git. boğaziçi üniversitesininkine mesela. bunları araştır bir.

şengen vizesinin geçerli olduğu yerlerde gezersin tek bir vizeyler her halde. bilemedim ama mantıken öyle geldi.

(bkz: schengen vizesi)

:) peki.

:p

:) yaparken aslında bildiğimiz gülen surat çıkıyor ya, onun gibi demeye çalışmıştım. hani bıyıklı olanı, şapkalı olanı falan var ya, o biçim. yaratıcılıkta sınır tanımayan arkadaşları tebrik ediyor, başarılarının devamını diliyorum

~_~

^_^

o_O

@_@

x_x

*_*

-_-

çok eğlendim bunları yaparken haaaaaaaaaaaaa diyim sana =)

eğlence aramayalım çok önemli bir soruma yanıt arayalım... şaka yaptım eğlenin ama çözüm de bulun olmuyor mu ikisi aynı anda ya?

img247.imageshack.us

burdakiler gibi mi??

kesinlikle evet...

internette ara "küçük sarı smileyler" diye bi sürü sonuç çıkıyo beğendiklerini indir sonra msnde konuşma penceresindeyken smileyleri açtığın pencerede show all dedikten sonra sağ üstte create diye bi tuş var ona tıklayıp find image'a tıkla, indirdiğin smileylerden birini seçip adını ve klavye kısayolunu istediğin gibi ver, artık smileyi kullanabilirsinn

buarada özür dilerim benim bilgisayar ingilizce olduğu için o şekilde yazdım

@sweeny çok teşekkür ederim

rica ederim

Bi de :D

(:

Merhaba arkadaşım,

Bende Seagate'nin 3,5" 1 TB + 1 TB + 2 TB'lık FreeAgent Desk harici diskleri var. Bu Marka ve Model'den çok memnun kaldığımdan, ilk alışımdan sonra 1 TB daha aldım ve yaklaşık 10 gün öncede 2 TB'lık modelinden aldım. Kesinlikle tavsiye ederim. İnternettede araştırırsan ne kadar "Kaliteli" bir Harici Disk olduğununda farkına varırsın.

ErcanGunes'e katılıyorum, ben de seagate freeagent 1TB kullanıyorum ve tavsiye ediyorum. Hem rengi de beyaz, macbook'a uyum sağlar.

ben de western digital diyorum.

sürekli taşımayacaksanız 3.5 inç olanlarından alın. neredeyse yarı yarıya fark var.

ben de 3.5 seagate kullanıyore çok memnunum ama internetteki yorumöalrdan herkes küfür ediyor.
western digitalden de herkes memnun. bilemiyorum. ben kendimin yalancısıyım gayet iyi. arkaaşa da aldırdık hatta aynısından o da memnun.

Pofff illa ayrıntılı açıklama mı yazıcaz onayla diye ?

Freeagent serisi taşımaya uygun, al yanına gezdir.
7200rpm
32mb tampon bellek

wd'de yarı yarıya fark var dedikleri diski al ve gezdir bakalım 1 ay sonra ne oluyor, dur ben söyleyeyim :

"lütfen yardım bilgisayarım wd harici diskimi görmüyor"

seagate'e küfredenlerden çok çok az bir kısmı haklı, geri kalan beyinsiz. Gidip seagate freeagent yerine %40 daha ucuz olan seagate extension alıyorlar, ondan sonra yanlarında sağa sola taşıyıp duruyorlar. Sonuç malum, sabit dursun diye yapılan external diski gezdirirsen alırsın eline.

Bunu da onaylamazsan bir şey demiyorum.

estafirullah.

herkes yardim etti o yuzden herkese onay.
kusura bamyayin.

kararim seagate'den yana. 2TB almaya karar verdim gibi, desk versyon.

yardim sever arkadaslara tesekkurler.

kaç paraya aldın? ne için kullanacaksın?
fena değil ama bu kriterleri de söylemen lazım

2 senedir acer aspire kullanıyorum. 5100 memnun deyilim.

kullanmadım ama özellikleri bakımından çok güzel olduğunu biliyoum. forumlarda da hep olumlu yorumlar yapılmış. iki yıldır acer kullanıyorum hala bir sorun çıkarmadı.

acerların bazı serilerinde ısınma problemi var. onun dışında iyi makinedir.

ısınma problemi falan gibi beylik bilgisayar geyiklerine girmeyeyim de..
az evvel kardeşin bilgisayar açılmadı. boot edemiyor mu ne.. hdd görünmüyor. herhangi bir hata mesajı yazmadım
sadece "HDD Model Name: None" diye biosta yazan şeyi aradım internette. bana kalırsa çok genel bi hata mesajı. her firmanın her modelinde rastlanacak cinsten. gel gör ki google sonuçlarının ezici çoğunluğu acer modellerine sahip kullanıcılardan geliyordu.
misal ilk arama sonucu şuydu:
www.tomshardware.co.uk

son zamanlada cok sıkı, ciddi ciddi bakıyorlar..

geçmez gidip alın derler.

Ağır kusur.

aman diyeyim ihmal etme, birinden ödünç falan al. kusur bulmak için yer arıyorlar. benim araba en son "sağ ön taraftaki koltuğun altında üzerinde motor şase numarası yazan metal parçanın paslanmış olduğu" gerekçesiyle geçememişti muayeneden; düşün artık.

peki o zaman soruyu düzelteyim. başka hiçbir eksiği olmasa, reflektör iki tane değil de bir tane olsa, bu şekilde geçer ama değil mi?

son soruna yanıt; evet geçer ben geçtim: hafif kusur.

yangın tüpü ve ilkyardım çantası mutlaka olsun. sen reflektörü 2 le ne olur ne olmaz. adamlar her boka çok sıkı bakıyor. ama kusurlu olarak geçebilir.

riske atmaya değmez. muayene merkezlerinin önünde tezgahta gerekli her ekipman satılıyor oradan edinebilirsiniz gereçleri.

kullan gitsin. yine cevap verme.

bence deymez. kullanma sittiret.

bosveeeer.

evet kötü kadınlıktır.

ben erkek olduğum hâlde bunu yapmazdım. Kendime yediremezdim. Erkeklerin bu tür konularda daha az detaycı oldukları söylenir. Bu yüzden "ben erkek olduğum hâlde" ile başlayan bir cümle kurdum.

kullan, cevap verme elbette.

ha kullanmayacaksan da buraya yaz, o adamın ihtiyacı yokmuş demekki.

sokakta adamin teki sana yavsasa, yuz bulamayinca para vermeye kalksa, yuz vermeyecek olsan bile verdigi parayi alir misin?

ihtiyacım da var da yazık lan sanki?

bak ya kullanayım mı die sormus... cık yakıştıramadım... bu soru bile kötü bence... sittiret tuşuna bas hemen.
hemen dedim bak kafandaki şeytani uzaklaştır olmadı mate çayı koy kendine... yüz metre antremanlarına başla.

kontörü kullandıktan sonra cevap vermeyerek kurtulabileceğini mi zannediyorsun? bence o kontörleri günde yüz kere mesaj yollayarak burnundan getirir.

tamam tamam vazgeçtim, arkadaşımdan mesaj atıp, istemediğimi söylicem, bi an şeytana uyacaktım, sağolun varolun sevgili duyuru ahalisi...

kürfet

iki gün sonra sana kötü bir davranış ve yaklaşımda bulunur sonra "ama gönderdiğim kontörleri kullanmayı biliyordu" diye sağda solda anlatır yine kötü duruma düşen sen olursun, ayrıca üç kuruşluk kontör için bu kadar ucuzlaşmaya değmez.

Arkadaşından mesaj atıpta arkadaşının numarasını öğrenmesi sence mantıklı olur mu? Onuda rahatsız etmeye başlarsa şaşırma.

yau bi an arkadaşların gazına geldim, salak ya kullan işte hakediyo falan dediler... neyse cevap vermicem hiç, bi süre sonra vazgeçer heralde... ama bu nasıl bi terbiyesizliktir yaa... ben iş başvurusunda bulunuyorum adam telimi alıyo, yavşayıp duruyo, günde 10 mesaj...
lan şimdi de gelmiş, "çok sessizsin" diyo töbeee többeeee...

verdiğin karara sevindim.

kullanmasan da kullandığını düşünür bence. böyle adamlar psikopat olur, fazla ileri giderse savıclığa ver direkt.

mesajlar kesilmezse topla duyuru ahalisini dövdürt kasdkasd

ahahah.
neyse 3-5 mesaj daha attı, çaldırdım aradı, iyi bi azarladım, özür diledi ve kurtuldum sanırım...

adam seni kolay lokma sanmış. parası da var demek ki ilginç taktik kaç para kontör şifresi o kadar paraya bedava sevişme şansı.
ayıp yani. istanbul'da olsam telefonunu gönder arayım pezevengi derdim de yurtdışındayım üzgünüm. savcılığa veriyorsun çok güzel oluyor.

şaşkın marks n spencer in sokağında anatolia hayvan hastanesi var. bir de tam karşısında migros un olduğu sokaktan bir yerlerde bir veteriner var ama tam yerini hatırlamıyorum. biraz dolaşsan oraları sorsan bulursun bence.

veterinerede.com çevredeki veterinerleri görebilirsiniz.

tesekkur ederim cevaplara ancak ben ozellikle o civarda bir veterinerin musterisi olan birilerinden cavap reca edecegim. referans baabinda yani. mesela su veterinere gitmeyn, suna gidin superler cok ciciler vs. gibi.

o çevrede oturuyorum ve çevremdeki bütün hayvan besleyenler bu dediğim iki yere götürür. anatolia bildiğim kadarıyla pahalı olan migrosun sokağındaki ise normal veteriner işte.

rom ya da viski güzel olabilir tabi zevkine de bağlı olarak (: şöyle bacardi ya da johnnie walker olsa da içsem şimdi diye düşünüyodum tam :)

tekila!
marketlerde aşırı pahalı zira...

güzel bir malt viski alın derim

tabii ki smirnoff.

benn chivas regal aldıydım, gayet memnun kaldım

bulursan smirnoff north al. pişman olmazsın. :)

tekila.

samsung wave çıktı bence çok tatlı bir telefon. sonra samsung i9000 galaxy s çıktı yurt dışında. android tabanlı. samsung i5500 galaxy 5 çıkacak. corby tipinde (uffacık) android tabanlı 600mhz işlemci falan.

qwerty klavyeliv e dokunmatik istiyorsanız motorola milestone var, dext var backflip var.

ha bir de samsung wave pro gelcek. qwerty li ama daha 3-4 ayı var gibi.

nokia da c6 çıkacak her halde. ama ben bir daha nokia kullanmamaya yemin ettim. ben sizin yerinizde olsam htc yi de elemezdim.

kolay gelsin.

bu arada o telefonu kullanmadığım ve kullanan birni de tanımadığım için bir şey diyemeyeceğim.

peki samsung un yazılım olayı nasıldır. iyi destek goruyor mu. istedigimiz yazılımları bulabiliyor muyuz alete. genel olarak ucretli mi ucretsiz mi oluyor.

açıkçası ülkemiz için iphone dan sonra en mantıklısı samsung. android market türkiyede yok ama windows mobile ve bada işletim sistemli telefonalrı için samsungun samsungapps.com var. oraya gidip bakabilirsiniz ücretli ğcretsiz bir sürü uygulama var üstüne de her gün gelişiyor. ama android ve de apple ıın gerisindeler.

teşekkür ederim verdiginiz bilgiler icin. yine de n900 le ilgili fikirlere acıgım.

geçmiş olsun öncelikle.

annemde de vardı ilk gazi yaşargile göründü. türkiye de ve dünyada en iyi beyin cerrahlarından biridir. ankarada da çok iyi bir doktor vardı adını unuttum şu an. neyse ameliyatını da amerikada al mefty diye bir doktor yapmıştı. ama tümör annemin hipofiz bezlerindeydi. ö yüzden gazi yaşargil yapmamıştı ameliyatı. ben isim öğrenirsem başka haber veririm size.

teşekkür ederim ilginiz için Gazi Yaşagil e sanırım yurt dıında yaşıyor ona nasıl ulaşılabilir ki türkiyeden nasıl bağlantı kurabiliriz

tek isim tek adres

necmettin pamir,acıbadem istanbul

geçmiş olsun

geçmiş olsun, kötü huylu olmamasını dilerim.

ablamın hipofiz bezinde iyi huylu tümör vardı. akromegaliye yol açıyordu. tümörün konuşlandığı nokta açısından riskli bir operasyondu, söylendiğine göre %98 başarı elde edildi, hekim florence nightingale'den cengiz kuday idi. önerim ise üniversite hastaneleri olacak naçizane. bulunduğunuz kenti bilmiyorum, istanbul'da mesela cerrahpaşa.

eğer hastalık benzer ise, başarılı bir ameliyat da akromegaliyi durdurmaya yetmiyor, uzun süre, bazan ömür boyu hormon iğneleri kullanılmak zorunda kalınabiliyor.

İsimleri tek tek not ettim ilginize çok teşekkür ederim.

cfosspeed diyorlar.. bende de utorrent ile bağlanırken 10-15 dk da bir bağlantı kopup bağlanıyor. cfosspeed çözüyormuş bu sorunları ama onunda tek sorunu paralı olması. başka çözümü var mıdır bu sorunların?

bende de aynı sorun vardı, utorrent yerine azureus kurunca düzeldi.

jugador dediğin mükemmele çok yakın işe yaradı. teşekkür ettim.

@jugador
bu dediğin xp için de geçerli mi?

ben xp için yaptım oldu.
c/documents and settings/username/applicationdata/bittorent içindeki bütün torrent uzantılıları sildim düzeldi.

ne cfosspeed ne de uzantıları silmem işe yaradı. ya bende şans yok ya da bilgisayar sorunlu..

herkesin farklı cevapları vardır muhtemelen. ben benimkini söyleyeyim.

evet, öncelikli amacım futbola doymak. dünya yıldızlarını canlı kanlı ve ciddi bir maçta en üst performanslarını sergilerken izleyebilmek. dünya kupası sayesinde bir daha yanyana oynarken en az 2 sene göremeyeceğim topçuları görebilmek.

sonrasında ise bir takımı tutmak ve onun maçlarını özellikle takip etmek de keyifli. ben de turnuvayı izleyenlerin muhtemelen %60 ı falan gibi arjantin'i destekliyorum mesela. sahanın yanında maradona, içinde messi ve aguero'yu kaç maçta izleyebileceğiz ki?

dünya kupası izlemek tarihe tanıklık etmek aynı zamanda. mesela ben italya 90'ın finalini radyodan dinlediğim yalovadaki deniz iskelesini halen hatırlıyorum. o ortamda bulunan insanları, o geceyi hatırlıyorum. bu bana büyük keyif veriyor. tarihe not düşmeye yarıyor böyle şeyler. :)

izleyebildiğim maçlarda keyfi arttırmak adına minik miktarlarda bahis de oynuyorum. bilyoner hesabıma bi 20 lira attım ve ufak ufak oynuyorum ordan. 2 lira bahis bastığım takımı daha bir keyifli destekliyorum izlerken. amaç para kazanmak değil elbet, keyfi arttırmak. :)

tutuyorum tabi bana sempatik gelen ülkeler yada güzel futbol oynayan ülkeleri. ayrıca futbolu izlemeyi sevdiğim için izliyorum ve bir taraf seçmek bütün işi daha da keyifli kılıyor.

aynı mantık mesela iddia oynarsın bir takıma paranı yatırmışsındır ucunda bir para vardı ve dolayısıyla o takımı tutarsın. ha ben iddia oynamıyorum onun yerinde favori bellediğim takımlar vs var. daha keyif almış oluyorum

İzlemiyorum mesela. İddaadan anlamam. Tamemen sıkıntıdan benimkisi. Bazen izlerim bazen izlemem. Biranın durumuna bağlı. Aksiyon oldu mu ver coşkuyu uğurcuum. Saçma sapan bişi gerçi. Ama öle işte.

Birincisi futbolu seviyorum.İkincisi bütünleme sınavlarını beklerken vakitin bir şekilde geçmesi lazım onun için izliyorum.

Güzel fitbol izlemek için. Hele finale yaklaştıkça dadından yenmiyor.

203.138.71.154
200.12.229.1

valla benim DNS bu ve youtube, google, metacafe alayı açıyor.

bakiyim... açıyor...

(bkz: #19239368)

Teşekkürler Cedric, nihai çözüm oldu. Navige'nin hâlâ açmadığı sayfalar vardı, bu işimi gördü.

alternatip

davetiye gönderme lüksün varmı cedric?

hocam ya şifremi bile hatırlamıyorum ya nasıl girildiğini bile unuttum olsa dükkan senin cidden, hesabımı vereyim...

bence çinden gelme bilumum elektronik eşya oalbilir hem ucuz hem d e ilgi çekici olabilir.

bir milyoncu gibi bi yer olabilir.

fotokopi

Yazın yazlıkçılar, kışın da yöre halkı birinci müşteri olacağından ikisine birden hitap etmeli. Yoldan geçenleri durduracak şey hediyelik eşyalar olabilir. Çanak, çömlek, hamak, olta, mayo, deniz gözlüğü, zeytin ürünleri vs. olabilir. Yöre halkını cezbedecek şey ne olur, siz daha iyi bilirsiniz. İnternet kafe, emlakçı, market, büfe vs.

dükkanın önüne @ samterk'in önerdikleri, içine de @ aklımdan zorum var'ın önerileri konsun. yakında vergi dairesi, belediye, vb. neyse bunlardan varsa bi köşeye de tcyx'in dediği @ fotokopi makinesi konsun bence.

jeux d'enfants
before sunrise - before sunset

Garden State, Amelie, He Loves Me Not, Me Myself and Irene...

Definitely, Maybe
Yes man

wristcutters: a love story

the holiday

web sitelerinin eski görünümleri mi ne diye aratınca çıkan bir site varıdı. oradan yararlanabilirsin...

şöyle bir baktım, albüm 3 ekim 2006'da çıkmış, www.archive.org sitesinde ise 2006 yılında en son ağustos ayı için sözlük kaydı var malesef. Yani o yol çıkmaz, moderatörlere sorun belki kaydı tutulumuştur.

@edip; maalesef yardımcı olmadılar.

@ground; bakına durayım bari.

tylol hot iç
geçmiş olsun.

ilaç yok evde :/

bol sıvı bol meyve bol dinlenme. dinlenme derken yat uyu

pff uyumayı da sevmem ya tek çözüm buysa...

ilac getirelim?

kıçını kaldırıtıp gelecek über yardımsever insan yoktur bence...

getiririz ya, sorun degil.. adresini at mesajla.

yok sağol ben utanırım öyle... neyse uyurum artık...

yattıkça daha çok böyle olursun zaten masaya güzelce kurul bilgisayarını da alıp birsürü kablo filan bağla biryerden sonra yatma isteği uyanıcak bilgisayarı çıkarmaya üşenirsin oturdukça açılırsın.

muz, çikolata, çilek hem enerjik hem mutlu hissettirir.

arkadaşım ekinezya çayı iç. Başta biraz yanma kavrulma ter basma hissiyatı oluyor ama çok hızlı kendine getiriyor insanı.

ya
bunlarda agps var asisted gps o nedenle bir bağlantıya ihtiyaç duyuyor olabilir. tamamen bir yerimden salladım mantık çerçevesinde :/

agps ve başlangıçta internet bağlantısını kapattım. hani bağlanmaya çalışıp bağlanamıyoyum diye vazgeçmesin diye. hala öyle.

yalnız şöyle bir şey var galiba, iç mekanda olduğum için olabilir mi? pencerenin kenarına koyunca buldu. aa bulmuş diye elime alınca yine gitti.

ya aslında bir kaç yerde telefon yorumunda (n97 deyil de başka modeller için) okudum o olayı evdeyken göstermiyo, ya da evdeyken iyi göstermiyor gibi şeyler.

gps konumunu bulabilmesi icin uydularla iletisim kurmasi lazim. e bunun icin de bi zahmet gokyuzunu gormesi lazim. dolayisiyla kapali mekanda tabiki bulmaz.

deviantart, fotokritik falan filan ?

ha ben hiç birine bakmıyorum internetten fotoğraf ile ilgili kitap falan indirebilir ya da bazı fotoğrafçıalrın çalışmalarını takip eyleyebilirsin. bence en sağlıklısı bunlar.

Bence en başta temel fotoğraf kursuna git.Orada zaten ufkunu geliştirecek dökğmanlar,konuşmalar v.s. olacaktır

deviantart iyidir ama oldukça vakit geçirip değişik tarzlara sahip insanların galerilerini gezmeye çalış, yoksa populer olanlar fazla bisey katmaz. fotokritik de genelde ne modaysa ona yönelmiş durumdadır.
daha farklı tarzlar dersen bi şekilde geniş açı dergisinin eski sayılarını bul edin derim, çok farklı bi bakış açısı katacaktır.
değişik tarzlarda fotoğraflar içinse lomography.com, polanoid.net i öneririm.

fotokritik.com forumlarında çekim teknikleri başlığı altında faydalı açıklamalar bulabilirsin. bu nasıl yapılır dediğin birçok fiziksel ve dijital teknikleri oradan öğrenebilirsin.

Cevabı sen de biliyorsun..YOK!

nıhahaha :)

hayır bana inandıramiceksin : (((

Tamam, eşşek gibi CAN NOT be repaired yazan itemı tamir et, sonra bana gel bana da anlat nasıl :D

ya uf ya!!!

Hah şöylee :P

Şaka bi yana, onları kıyamazdım kullanmaya :D Keşke etherealleri asabileceğimiz bir müze veya tezgah tadında bir şey de olsaydı da bak neler buldum gururuna girebilseydik..

ya bileydim ben de öyle kullanırdım dikkat etmemişim görmemişim ethereal yazıdğını
: ((

bir de o kadar iyi bir kılıçtı ki :/

aslında şöyle bir yolu var. gidersin önce act5teki tane elemana kılıcı deldirirsin. deldirdiğin kılıca zod runeyı takarsın. zod rune kırılmazlık veriyordu. olur sana kırılmaz etheral item.

ha şimdi zod gibi bi runeyi bulup dandirik etheral bi kılıca takarsan adama enayi, noob (newbie bile değil direk noob) derler orası ayrı.

Ama durability 0'a inmiş bir item kırılmaz olsa nolcak, iş işten geçmiştir zaten :)

zodu takınca indistructable oluyor işte durabiliti kavramı kalmıyor artık. yapanı gördüm valla battle.nette (vallahi ben yapmadım. en fazla bi arkadaşım yapmıştır.)

@jesterdvine; ne kadar negatifsin :p

insanlar genelde değerlendirmeyi yedek parça fiyatı ve ikinci el piyasasına göre yaparlar mesele bu aslında.. bu yüzden size golf yada leon diyorlar.. bir mercedes sportcoupe'un ikinci el piyasası ile yedek parça fiyatı ile golfün ki bir değil.. ya da üstüne çıkan modelle de alakalı.. bmw 3.16 compact'ın üzerine model çıkmışken leon ve golf hala son seride.. tavsiyem gözünüz kalmasın imkanınız ölçüsünde araçları bir kullanın, yakıt-performans olarak, kendinizi içinizde rahat hissettiğiniz ve son değerlendirmede kendinize evet evet kesinlikle x'i almalıyım dediğiniz arabayı alın, tercih sizin..

ya şunu sölim 3 yıl falan 99 model volkswagen bora kullandım 99 modeldi, yani diğerlerini bilmiyorum ama 2. el bora hayatta almam. dökülüyordu araba, camı arzalı şanzıman sorunlu fan sorunlu. sürüşü çok iğyiydi ama devamlı sorun çıakrıyordu. he araba hala gidiyor hala süper falan ama yok yani. çabuk dökülüyor.

mersolarda böyle bir sorun oalcağına inanmıyorum ben. ben merso alırdım her türlü.kıyas kabul etmez ya yemişim golfü leonu.

bende senin gibi düşünüyorum cedric. aralarında 10 lira farketse tamam gidelim leon golf alalım ama aynı fiyatta olmaları mercedese yönlendiriyor.

yakıt deli gibi önemli alırsam eğer lpg düşünüyorum. yedek parça konusuda allah aşkına şahin olsa tamamda mercedesle wv yedek parçaları kazıktır tabi mers biraz daha kazıktır sonuç olarak kazık yani. birde insanın kendisini de düşünmesi var yedek parçası 5 lira diye kartalla kaza geçirsek öldük. oldu mu şimdi? kaliteli arabanın yedek parçası da pahalı olur tabi.
zaten düşüncem o ki askere gidene akdar kullanıcam 3-4 yıl ediyo oda. o süreçte de her hafta bi tampon alıcağımı sanmıyorum inşallah (:

@ Ogzi

yanlis anlamis olabilir ama duzelteyim pesinen;

leon aralarinda yan sanaayi olarak en pahali parcasi olan aractir.

bmw ve audi ise yan sanaayi parcasi olarak ucuzdur. guvenle alin, yetkili servis disinda ucuz ucuz yaptirin.

@pitbull

evet leon pahalı olabilir ama şöyle bir şey var, leon'da bir sıkıntı yaşadığınızda yan sanayi parçasını mercedes sportcoupe'e göre çok çok daha rahat bulursunuz temel sıkıntı burda. elbette bir şahinle kıyaslamamak gerek sonuçta araca ödenen para denginde ve kalitesinde bir yedek parça fiyatı çıkıyor ortaya ama dediğim gibi aracın yaygınlığı da yedek parçayı bulmada, hatta ustasını bulma da bile etkili.. bmw'de ya da a3'de öyle bir sıkıntı olacağını sanmıyorum.. ayrıca bmw düşünürseniz, bmw'nin ikinci elinde çok dikkatli olmak gerek not düşeyim dedim..

img718.imageshack.us

bu dediklerinize göre ben hala suna kitlenmiş durumdayım. bu araba 33binlira c180 2001 145bin km de.

böyle bi araba varken ben leona 29 30 vermem veremem.

model yılı araçlardan çok şey alır götürür. bakın markası, modeli ne olursa olsun aynı ya da benzer sınıflar içinde olmak koşulu ile 2001 model bir araba ile 2006-2007 bir araç kıyas kabul edemez. bu noktada araç ile yapılan kilometre, aracın kaç kişi tarafından ve hangi şartlar altında kullanıldığı, kazası belası vs. etkiler.

2001 model bir mercedes çürür efendim. önümüzdeki ağustos ayı itibariyle 10. model yılını yaşayacak bir mercedes hiç sanıldığı kadar genç bir araç değildir.

aralarından en temizinden 5 model yılı olan bir aracın yol tutuşundan kullanılan sistemlere, güvenliğinden estetiğine her türlü fonksiyonunda değişiklikler gözlenir. özellikle yakıt tüketimi eski araçlarda yükselir. bununla birlikte aracın hangi şartlar altında kullanıldığı bilinmediğinden yakıt tüketimi çok daha üzücü boyutlara ulaşabilir.

tabi burada "hacı ben şekil adamıyım mercedes'e binerim" dersen afiyet olsun. ancak benim bir tercihim olsa 2001 bir mercedes, bmw yerine audi a3 ya da golf düşünürüm daha yüksek modellisinden.

sonuç olarak marka, model ne olursa olsun 2001 model yılı günümüz için, bir araç için "yaşlıdır". hele ki 30 binler gibi miktarlar söz konusuyken.

hiç düşünme al mercedesini bwm'ni keyfini sür. verdiğin paranın hakkını versin araba. ha satarken biraz zorlanırsın ama o aradaki farkı da bindiğin 3-4 yılın amortisman farkı olarak düşün.

onun dışında geriye bmw 3.16 2005 birde a3 2006 modelleri kalıyor.

2001 model arabaya o kadar vermeyin bence, ama para sizin tabii. teknoloji ilginç bir şey. inanın çok fark ettiriyor. araba ne kadar genç o kadar iyidir. hatta gidin sıfır bir araç alın.

şmdi benim bi türlü anlamadığım şey su.
mercedes değil mi arabalar içinde en sağlamı en kusursuzu (ya onlardan biri ilk 3 filan)

2001 model bi araba dersen. 2001 model hyundai da araba mercedes te araba ama şimdi eşit mi bunlar 90la duvara çarpsalar ikisnde de hasar aynı mı olur? anlatabildim mi bilmiyorum ama 2001 model mersedes eskiyse 2001 model hyundayi hurda be abi tekerlekli tabut hatta bana göre korozyonlu demir parçası hatta.

demem o ki 2001 model mercedes 2007 model gibi bir sürü arabayı cebinden çıkartamaz mı mercedes lüks araba değil mi yada bmw yada audi?

30 bin civarında bir bütçe ayırdığını düşünüyorum buna göre yorumumu yazacağım.

öncelikle 2005 sonrası araçlara bakmanı tavsiye ederim belki 2001 model bir mercedes daha güzel görünüyor ancak teknik farklar mevcut. 2005 otomobilde bir dönüm yılı bu yıldan sonra çıkanlar daha farklı özelliklerdeler.

2005 üzerinde hem güzel hem de konforlu pek çok araç bulabilirsin. 30bine sıfır albea mı 2005 a3 mü dersen sanırım herkes a3 der.

yakıt konusunda 2000 motor üzerine çıkmayacaksan çoğu benzinli araç benzer şeyler yakar bahsettiğin modellerde bu da yaklaşık 10 lt gibi bir rakamdır. 9 olur 11 olur sen ortalamaya bak arada basar arada yavaş gidersin dengeler.

a3 kullanan birisi olarak tavsiye ederim. zaten 2004 model kasa ile 2012 kasa arasında sadece makyaj farkı var. ideali 2006 sonrası ön ızgara değişikliği olan modeller. 2007den sonra radyo ekranı büyüdü 2009dan sonra da farlar değişti.

30bin e alacağın ideal araba 2006 2007 arasında bir a3'tür. aracın hasar durumuna göre 2008e kadar çıkarsın ancak hasarlı demek araba elinde kalır demek değildir. ben 9000 TL hasarı görünen bir araç almıştım. kapı falan değişmiş ancak kapı değişince araca bir şey olmuyor. yerine yine kapı takıyorlar bu yürüründe sorun olduğu anlamına gelmiyor. ancak yine de aracı iyi incelemek lazım bu araçların bir farı bile 2500 tl bunu unutmadan hareket etmek lazım.

elinden kolay çıksın dersen de vw golf al derim ama her durumda değerinden fazla para vereceksindir.

a3 daha yüksek modellere girme zarar görürsün malum kasa eski ve 2013te yeni model gelecek.

internet için dokunmatik ekranlar çok daha rahat, onları tavsiye ederim. htc touch 2 samsung i5700 samsung corby pro falan filan.

ama derseniz ki blackberry alamyın derim. ya nokia e72 alın ya da samsung omnie pro alın derim. htc snap e de bakabilirsiniz.

ama dokunmatik tercih ederdim ben olsam büyük rahatlık internette.

bu arada hem qwerty hem dokunmatik ekran samsung corby pro var. bence süper yahu : ))

iphone.

aga ben ucuz bişeyle yetinirim diyosan çakma i-phone tavsiye ederim. bende de onlardan var. internete falan çok rahat giriyorum. istersen bendeki modelin adını da tam olarak yazayım. ister misin ?

E 72 varken başka bir seye ihtiyacınız yok ki. tek alternatifi yine kendisi.

markadan markaya degisiyor ama piyasamizda hizmet veren firmalarin cook ama cok buyuk bir bolumu uluslararasi garantiyi kabul etmiyor. bunun sebebi distributorlerin kdv belasi. kisaca y.disindan alinan urunlere garanti vermek istemiyorlar. zaten y.disindan alinan urunlerin cogunda uluslararasi garanti belgesinde hizmet verilen bolgeler kisminda turkiye yer almiyor. guvenmeyin kisaca ona.

markadan markaya degisiyor. dell, msi, apple in garantileri burada gecerli. asus da bir ara gecerliydi ama artik gecmiyor sanirim. vaiolar avrupadan alirsaniz gecerli, amerika versiyonlarinin garantisi gecerli degil.

toshiba'nın da vardı sanırım öyle bir şeyleri. extra ücrete tabi olabilir yalnız.

ilgili markanin garanti politikasina bakin. abd menseli mac'imi turkiye'de cok guzel tamir ettirdim.

teşekkür ederim arkadaşlar çok güzel bilgilendirdiniz.

rayban falan değil, rey ben.

rey ben değil,ray ban.ray ışın,ışık anlamında ban ise bildiğin banlamak anlamında diye biliyorum ben.

@pazu, "ray" ile "ban" nasil okunuyor ki zaten de reyben degil?

harbiden ya :S rey ben diye okunmuyor mu? benim de aklımı karıştırdınız.

"reban" diye okuyor frankofonlar

reey beean
kaynak: seslisozluk.com - ray ve ban ayrı ayrı aratılır, ayarlarda "sesli" seçimi unutulmaz.

google translate reyben diyor

x-ray dediğimiz şeyi nasıl okuyoruz?? iks-rey değil mi, yani iks-ray diye bir kullanım yok..

peki yarı türkçeleşmiş ve internette sıklıkla kullanılan ban kelimesini nasıl okuyoruz, yazıldığı şekilde ban diye, banlamak filan..

o zaman şöyle diyoruz, reyban..

illa amerikanlar gibi seslendireceğiz diye bir kural yok. birçok ürünün adı biz onu nasıl kolay seslendiriyorsak öyle kalır. simens zaymıns örneğinde olduğu gibi..

amerikan markası olduğuna göre, o dildeki gibi okunmalıdır. açık e ile (a e arası bir ses) rey ben.
türkçedeki kapalı e ile değil.

zaymıns da denmez zaten
siimenz denir). :)

zaymıns diye amerikalı der. :P

sanki amerikalılar bizim bir markamızı türkçedeki gibi seslendiriyorlar. her ülke bir makayı kendi sesletim özelliklerine göre seslendirir. bunu bilmek için allame olmaya gerek yok. türkçede bizim kurallarımız geçerlidir, amerikalılarınkiler değil..

ve ayrıca türkçede kapalı e diyerek çoğunluğun bilmediği, bu nedenle a ile e arasındaki bir ses olduğunu sandığı bir sesi örnekleyemezsiniz. kapalı e sesi bir morfemdir ve arkaik bir sestir. günümüz türkçesinde karşılığı olmayan bu sesle herhangi bir sözcük sesletilemez. günümüzde çok az sayıda türk topluluğu bu sesi kullanır ve onlar da yabancı sözcükleri sesletmek için değil kimi anlam ayırtıları üretmek için bunu yaparlar.

bir markanın adını doğru telaffuz etmek istiyorsan, üretici ülkenin koyduğu adı söylemek durumundasın.
bunun türkçe kuralı ile ilgisi yok.
türkçe bu okunuşu bozuyorsa, okunuşun doğru! olduğu anlamına gelmez.
yabancı kelimelerin nasıl okunacağına dair türkçemizde "yazıldığı gibi okunur" kuralı vardır. bunun için de aynı şekilde "okunduğu gibi yazılır" kuralı olmalıdır. vardır ama uygulanmaz. çünkü global dünyada markaları yazıldığı gibi yazmak zorundayız.

bir marka! için bunlar geçerli olamaz.
mesela hintliler ülkelerine baharad diyor
biz hindistan diyoruz.
bu tip şeylere "transliterasyon" denir.

markada transliterasyon yapmak da öyle kolay değildir.

şarja herkes şarz zarş zarş bile dese
o şarj diye okunur :) fransızcadan edindiğimiz bir sözcüktür. kapiş :)


bu işin en iyi çözümünü japonlar bulmuştur. yabancı kelimeleri yazmak için başka bir alfabeleri vardır. bu sayede hangi laf japonca diildir bilirsin bunu. okunuşu da dilleri döndüğü kadardır. çünkü l harfi gibi bazı sesleri kullanamazlar, çünkü dilleri (ağzılarındaki dil yapısı) buna uygun değildir. aynı bizim gibi. :)

ben her markayı her lafı doğru okuyorum of ne müthişim gibi bir iddiam yok, yanlış anlaşılmasın, ben bildiklerimi söylüyorum.

aynı tartışmaları arkadaşlarımla da yapıyorum.
mesela türkçede bildiğimiz bazı laflar, kendi dillerinde çok farklı yazılıyor.
aziza mustafa zadeh örneği
bildiği azize mustafazâde olmasına rağmen yazıldığı gibi okuyoruz, h yi vurguluyoruz.

bunlar karmaşık durumlardır netekim, "herkes böyle okuyor, doğrusu bu" diyerek genelleme ile çözülemez.

transliterasyon bir dildeki sesi başka bir dilin alfabesine aktarmaktır, yani sesletimi en yakın biçime getirmektir: bu anlamda transliterasyon sizi değil beni destekler.

şimdi o kadar çok örnek var ki.. volkswagen firması bunun reklamını bile çekti. yaklaşık olarak folksvagın (çok sayıda uzatma ve vurgu-tonlama var bu birleşik sözcükte) okunan bir markanın adı öylesine uzak geldi ki türkçeye, insanlar vosvogen, volsvagen ve hatta vosvos diyerek yerelleştirdiler bu markanın adını.. önemli olan nasıl okunduğu değildir zaten.. yazımı standart olduğu sürece sesletim bölgeden bölgeye, hatta küçük gruplardan kişilere kadar küçük ölçeklerde değişebilir.

yav sen istediğin kadar değiştir.
yine de folksvaagın diye okunur doğrusu. çünkü folks adam demektir vagın da araba, araç, eski tip atlı araba bile demektir. bunların anlamını bilirsek, söylememiz daha kolay olur, çünkü yabancı dillerde çoğunlukla okunuş türkçeye uymaz. onlar da okudukları gibi yazar, ama aynı sesler için farklı heceler türetmişlerdir, ay yordun beni :)

arkadaş da "doğrusu" nedir diye sormuş?
eh doğrusunu en iyi üreten ülke bilmez mi?

bir alman gelse folksvaagın okunur dese, ona hayıııırrr biz vosvos diyoruz öyle diycez daha çok hoşumuza, kolayımıza gidiyor mu diyeceksin?

isteyen istediği gibi okusun, iletişim gerçekleşiyorsa benim için sorun değil. dil, insan kadar canlı bir organizmadır, değişimlere açıktır. :)
ama bu doğru okunuşu de-ğiş-tir-mez.

umarım anlaşırız, çünkü aynı şeyden bahsediyoruz.

bak mesela örnek vericem
matmazel diyoruz di mi
mademoiselle diye yazılır.
kimse ma-dem-o-i-sel-le diye okuyor mu?
hayır
matmazel diye okunuşunu söylüyoruz di mi?

senin bu dediğin
ma-dem-o-i-sel-le diye okumakla aynı kefede oluyor. anlatabildim mi?

bakın yine aklınız karışmış.. aziza mustafa zadeh diye yazıyor çünkü uluslararası bir sanatçı kendisi.. batı dillerinde doğru seslendirilebilecek tarzda yazmaya çalışıyor.. bizim dilimizde zadeh'in karşılığının olması o adı dilediğimiz gibi sesletebileceğimiz anlamına gelir ancak yazmak istersek zadeh yazmak zorundayız.

her konuda bilgi sahibi olunabilir ancak dil konusunda çok kapsamlı bir altyapı gerekir. ben türkçenin filolojisini okudum. bunlar çok karışık durumlar değil.. yalnızca çok uzun bir sürece yayılmış, geniş bir coğrafyanın olağanüstü bir verimidir türkçe..

volks adam değildir.. volk halk demektir.

kardeşim ben de uygulamalı dil okulu mezunuyum yani ne var? sidik mi yarıştırıyoruz?




aklım filan da karışık değil.
arkadaşımla bunu tartışıyoruz dedim
ben de senin dediğini savunuyorum ona karşı. kadın adını nasıl söylüyorsa biz de öyle okumalıyız diyorum. ve emin ol kadın adını aziza mustafazaade diye okuyor çünkü adı azize mustafaoğlu :)
amerikalının avrupalının dili buna dönmüyorsa sorun kadının adının okunuşunda değil, okuyamayanlarda.

halk dediğin de adamlardan oluşur
folk diye tek kelime ile kullanırsan ingilizcede adam demektir, aynı kökten gelmedir
almanca bilmediğim için sana sözlük karşılığı veremediğimden kusuruma bakma :)


kapsamlı altyapının hası bende.
gel güçlerimizi birleştirelim voltran olalım :)
bu konuyu da tatlıya bağlayalım.
nasılsa engin bilgimizi tüm duyuru ile paylaştık di mi :) artık ben çekiliyorum bu tartışmadan. çünkü karşıt görüşlerde değiliz, tartışmanın anlamı yok.

ayrıca bana türkçeyi övmene gerek yok.
anadilimi en az senin kadar seviyor ve korumak istiyorum ben. :) reyben okuyunca türkçeyi korumuş olmuyosun yalnız bunu da belirteyim de.

şimdi tümden gelim yapsak...

iddianız yabancı markaların yazıldığı şekliyle türkçe okunması mıdır? yoksa halkın ağzı nasıl alıştıysa öyle okunması mıdır?

eğer ilkiyse zaten çok saçma, mcdonalds'ı nasıl okursunuz merak ediyorum.
şayet ikinciyse, rayban'ın rayban olarak okunuşunun oturduğunun kararını siz mi veriyorsunuz, ya da kim veriyor? ben hayatımda rayban diye okumadım mesela.

sizin türkçe konusunda engin bir bilginiz yok.

dil üzerine yaptığımız her akıl yürütme türkçemizi biraz daha açımlar, geliştirir. tartışma için teşekkür ederim.

@desdinova

ben "ray-ban okunur" demiş miyim hiç?

iyi de :)
ray banin doğru okunuşu ile ilgili türkçe konusunda engin bilgi sahibi olmak gerekmiyor ki?
ingilizce telaffuz bilsen yetiyor.

sen engin türkçe bilginle hayatına devam et.
ben ray ban demiycem :)
rey ben diycem. türkçedeki kapalı e ile :)
ray ban diye de yazıcam.

amma tartışmaya dönmüş okumaya bezdim, kendi cevabımı vereyim.

memlekette herkes ingilizce bilmiyor. bilmek de zorunda değil. üstüne üstelik forum kültürü gibi bir kültür var ki ingilizce bilmeyenlerin, bilse bile çoğunluğa kapılıp bildiğini bile unutan bir çoğu okumayan yazmayan bir güruh var.

doğru okunuşu rey ben şeklindedir. tam e değil ama a ile e arasındaki bir ses ile. raey baen gibi.

ray ışın demektir. x-ray'de olduğpu gibi. rey diye okunur. ban engellemek demektir. ben diye okunur. ama tabi kamera anlamına gelen cam kısaltmasını forumcular kem diye okumaz. yazıldığı gibi "cam" der. mikrofonun kısaltması olan mic kelimesini de mik, mayk falan diye okumaz, yazıldığı gibi "mic" derler. dolayısıyla bu adamlar engelleme anlamına gelen "ban" sözüne de "baen" demez, doğrudan "ban" der. oyundaki bölümlere levıl değil, level derler. açık arttırma sitesine iibey değil yazıldığı gibi ebay derler.

o yüzden ray-ban markasını da rey ben diye değil ray ban diye okurlar. çoğunluk böyle okuyunca da şüpheye düşersin doğru okunuşu bu mudur diye.

efendim

örneğin
mısır'a biz mısır deriz.
ingiliz egypt der.
mısırlılar da mısr der.

sen mısır'la ilgili türkçe bir yazıyı ingilizceye çevirirken egypt yazarsın.
bu durum özel adların transliterasyonu, yani bir dilden diğerine aktarılmasıdır. her ülke özel adları kendine göre benimser. ancak bu durum markalar için geçerli değildir, çünkü adı üstünde markanın ismi dünyanın her yerinde aynı yazılmalıdır ki marka olsun.

bir sefer daha bu durum tartışıldı duyuruda.
eskiden yabancı isimler türkçeye okunduğu gibi aktarılırdı. ankara'daki can f. kenedi caddesi tabelasını görüp "can" adına gülenler bu duruma şahittir.
ama artık o devirler geçti. özel isim ve marka adlarını (türkçe'de karşılığı kalıplaşmamış ise) uluslar arası normlara göre yazıyoruz. (yani ingilizlerin okuyabileceği şekilde)

mesela eskiden gazetelerde, kitaplarda vaşington yazarlarmış. rastladığım bir laf. veya şikago.
artık böyle yazmıyoruz maalesef.
washington'dan bildiriyor diyoruz.


mesela ben de yabancıların "turkey" demesine karşıyım. türkiye desinler istiyorum. ama yaptırım gücüm nedir? 0

bu da böyle bir tespit. belki meramımı anlatabilirim diye.

ray-ban diye okuyana bir şey demem. madem transliterasyon var diyorsunuz bakın bakalım yabancılar türkçe insan isimlerini, yer isimlerini nasıl okuyor?

rey ben diyorum. isteyen istediğini der.

galat-ı meşhur lügat-ı fasihten evladır

Yahu ne uzatmışsınız okumaya gözüm korktu. Ara youtube'dan falan bir yerden bu markayla ilgili reklam olur ropörtaj olur, bul konuşan birisini, nasıl telaffuz ettiğine bak olsun bitsin.

@esref: ben de öyle biliyordum, o da hemen hemen aynı şeyi söylüyor fakat böylesi de varmış. bu durumda hangi şekliyle daha çok kullanılıyorsa o yeğlenmelidir deyip müthiş bir tutarlılık örneği sergileyeyim bari :)
bir de fotoşop-fotoşap var. fotoşap ve nayki aynı cümle içinde kullanılanda çenede kırılma etkisi yapıyormuş.

yazılanalrı okudum ve budnan sonra stek havs a steak house dicem.

olayın iki yönü var:

1) o markanın kendi dilindeki okunuşu.

2) o markanın-ki bu genelde global markalarda çok yaşanır ve reklamlarında bile yansıtılır- yerel pazarlardaki tüketicilerce farklılaştırılmış okunuşları.

ingilizcede okunuşunun bir tartışması olmaz, açılır bakılır "ray ban" nasıl telafuz ediliyormuş.

onun dışında pek çok marka türkiye'de orijininden farklı telafuz edilir. lamborghini'ye "lamborcini" denir örneğin, ve sayısız örnek, aynısı diğer ülkeler için de geçerli. o dile artık yerleşmiş şekli belki orijinal okunuşu değildir ama artık o şekilde kabul edilmiştir.

kimse livaysa levi'z de demiyor.
halbuki adamın adı levi. livay diil. :) eğlenceli örnekler bunlar üstelik türklerle ilgili de değil. amerikan markası, amerikan malı. ama kendi markasının adını esasına göre yanlış okuyor. her an olabilen bir durum. hehehe

birşeyi çok kişinin yapması, o şeyin "doğru" olduğu anlamına gelmez. ve genel geçer bir kural olarak görülemez tabi bu yüzden.

benim rey ben denecek diye inat ettiğimi sananlar avcunu yalasın.

rayban diye okurum.

nayk degil de nayki diyeni de ortamda barindirmam. dovebilirim bile, gucum yettigince.

amma konuşmuşsunuz lan rey ben işte. ingilizce bilmeyen eski topraktan bu yana gelen bi mallık sonucu ray ban diye oturmuş oggadar.

@kediebesi: (bkz: `evla`) (bkz: `yeğ` )
tercih etmek, üstün tutmak vs. var ama hiç "doğru" göremedim ben burada, nereden çıkmış acaba, allala?

hocam koşunu yaptıktan sorna yanında pike olsun köşkün önündeki çimlere uzan al eline kitabını bilmem neyini uzan oraya mis gibi. ne gerek var başka yere. altında şort olur üstündeki tişörtü de çıkardın mı mis.